Bak yine konuşuyorum seninle, küssem de darılsam da susamıyorum sana. Anlatmayınca içimde biriken sözler ulaşamayacağım yüksekliklere kaçıyor, yine rahat edemiyorum. Elzem bir ihtiyaç sana dert yakınmak, kötü bir alışkanlık.Bu huyumu sevdiğimi söyleyemem, küçük bir çocuk gibi dizlerim sıyrıklarla doldukça soluğu yanında almaktan hoşnut değilim.
İrademe biraz sahip çıkabilmem mümkün olsaydı belki de bunca hatanın merkezinde oturuyor olmaz, kendimden başka bir suçlu arayışına çıkmazdım. Affedici olmamız gerekir esasen, keşkelerle, kinlerle kirletilmiş söylemlerin faydasızlığını bizzat kendimden biliyorum.
Ve kimler geçip gitti yanımdan, aklımda kalanıyla yalnızlığıma ortak olanıyla büyüdüm.
Öyle ki, bir gecenin ardında bıraktım çocukluk düşlerimi. İntizar etmek benim işim değil, hafızamı defter gibi tutup gideni kalanı not düşmüyorum.
Ama sen, yol gösterenim olmalıydın.
Bunu istemeye hakkım da vardı, dünya da ayrılmayacak tek bir bütünlük bağı var.
Ve sen buna karşı isyan çıkarıp beni yapayalnız bırakman gerektiğine karar verdin.
Sevgi değil bu, düşüncesizlik !
Sonuna kadar yanımda, her hatamın sonunda, yanlış seçimlerimin ortasında beni bekliyor olmalıydın.
Beni büyük bir bozguna uğrattın, şimdiyse duyduğundan asla emin olmayacağım methiyeler düzüyorum sana bu çatı katından.
Mahalle sakinleri canhıraş bağırmalarımı deliliğe vurdurarak, yok sayıyorlar beni.
Sen!
Beni öyle bir duruma soktun ki; ah etsem kan damlıyor dilimden, göklere diyarlara sığmıyor müşkülpesentliğim.
Anne,
Eğer sesimi duyuyorsan, bil ki izini sürmeyeceğim.
Ayaklarımla çıktığım bu çatı katını merdivenleri kullanarak aşağıya ineceğim.
Kolay yolu seçen sen gibi sırtımı yere, yüzümü gökyüzüne dönüp atlamayacağım boşluğa.
Ben senin kızın değilim, sen kadar korkak ve zalim değilim.
Olmayacağıma yemin ediyorum!
Büyük konuşma, hayat bu derler ya. Aleyhime dönen her zorluğu acizliğime verip tırsarak geri adım atmayacağım.
Daha A harfini doğru düzgün çıkaramazken kalemden, biraz erken değil miydi intiharın?
Ki sen, benim güzel derbederim
Kahpelik sıfatına büründürenlere inat, beni saflığında büyütemez miydin?
Yük olur muydum sana sanıyorsun yada hor görebilir miydim seni ?
Hemde bu denli katıksız ve şartsız severken!
Bülbülü öldürmek gibi bir şeydi, boş yatağında sıcaklığını aramak. Her canım yandığında, en basitinden gözüme toz kaçtığında ‘Annecim’ diye yakınmak.
Beni eli boş, yüreği perişan,ellerimi ayaz soğuklarda bıraktığına değmiştir umarım.
Şayet seni asla affetmeyecegim derbederim.
Gelip gelip, bu son noktadan sana bağırmaya devam edeceğim.
Bu gün ölüm yıl dönümün, pasta üflemeli bir kutlama düzenlemek yerine avazım çıktığı kadar bağıracağım sana.
Olduğum yerde gözlerini kapatışına binlerce kez küfredecek,
Bir daha asla saçlarımı uzatmayacağım.
Bu da benim intikamım Anne, seni içimde asla öldürmeyeceğim!…
Semra Şenol – GERİDE KALAN MEKTUPLAR