YAZ BAHÇESİ – Bronz Atlı 3
Leningrad’da yaşadığı andı bu, boş bir yolda, Alexander’ın hayatının mümkün olduğu, Alexander’ın mümkün olduğu bir an. İşte orada duruyordu, genç bir Kızıl Ordu subayı, günleri geleceği olmadan belirlenmiş, arzuları dizginlenmemiş, Rusya’da savaşın başladığı gün devriye geziyordu. Tüfeği omzunda durmuş, gözlerini neşeyle dondurmasını yiyip şarkı söyleyen sarışın, taze, göz alıcı kıza dikmişti. Önünde onu bekleyen hayatı bilmeden ona bakarken aklından geçen…
Karşıya geçmeli mi, yoksa geçmemeli miyim?
Ve Alexander geçti, ona hayat suyu vaat eden bu sarışın kız çocuğuna doğru yürüdü. Üzerlerine bombalar yağarken, Rusya’nın Stalin’in, Almanların savaş uçaklarından kusan ölüme rağmen ona yürüdü.
Aşkı, kanı, evlat sevgisini ve uzun yaz gecelerini bulduğu kadınla bir ömre uzandı. Sevdi, çok ama çok sevildi Alexander.
Tatyana, karşıdan gelen çakı gibi Kızıl ordu askerine baktı. Onun hayatına dokunacak, yaşamını ona hediye ederek yaralarını saracaktı. Hatta onu çürümek üzere olduğu esir kampından kurtaracaktı.
Bedenen güçlü, kalben yaralı bu askere çocuk verecek onu aşkıyla iyileştirecekti.
Birlikte her zorluğa göğüs gererek, yitirdikleri sevdiklerinin anısına bir yaşam boyu mutlu olacaklardı…
Harika bir serinin sonuydu, okudukça boğazımı düğümleyen, savaşa dair bir çok acıyı tanıtan bir kitaptı. Her yönden siyasi çıkarların ülke insanlarını sürüklediği vahşeti, her şey bittikten sonra geriye kalan zihin sancıların, kabusların üstesinden gelinme hikayesini anlatıyordu.
Tatyana ve Alexander; unutulmaz bir aşkın iki yoldaşıydı.
Mutlaka okunmalı…