Bu yazımızda Modern Dünya Edebiyatının ikonik ve özgün yazarlarından biri olan Franz Kafka’yı konuk edeceğiz. Alman Edebiyatının önde gelen yazarlarından biri olan Kafka, eserlerinin kitap haline getirilmesini istememiştir. Ölümünden kısa bir süre önce yakın arkadaşı Max Brod’a yakması için verdiğinde, kendisi gibi yazdıklarının da kesin kaderini tayin etmiştir. Ancak Max Brod, arkadaşının vefatının ardından eserlerini kitap haline getirerek bu güne kadar gelmesini sağlamıştır.
Franz Kafka, yapı itibariyle melankolik ve içine kapanık bir yazardır. Eserlerinde de karamsarlığını yitirmeyen yazar, iyimserliğin hayatı güzelleştirmediğini düşünerek, karakterlerini de çıkmazlar içine hapsetmiştir.
Kafka 3 Temmuz 1883’de Prag Çek Cumhuriyetinde doğmuştur. Yahudi ailenin altı çocuğun en büyüğü olarak dünyaya gelen Kafka’nın diğer iki erkek kardeşi küçük yaşta hayatlarını yitirmişlerdir.
Diğer kız kardeşleri Elli, Valli ve Ottla dönemin Nazi Almanya’sının Yahudi soykırımında hayatlarını kaybetmişlerdir.
Franz Kafka’nın hayatıysa hiç kolay geçmemiş, 1917 de verem teşhisi konularak giderek bozulan sağlığıyla mücadele etmeye devam etmiştir.
Hayatının bu zor günlerinde bir dayanak olarak gördüğü iki kadın geçip gitmiştir ömründen. İlki Milena Jesenska, Kafka’nın buhran dolu günlerine 1920 de, Viyana’dan Prag’a yaptığı seyahatle girmiş oldu. Çek gazetelerinde yazılar yazan ve ünlü yazarların çevirilerini yapan Milena Kafka’nın hikayelerini Çekçeye çevirmek istediğini mektupla bildirmişti.
Böylelikle 5 yıl sürecek olan mektuplaşmalar, Franz Kafka’yı nişanlısından ayrılmaya iterken evli olan Milena’ya büyük bir aşk beslemesine sebep olmuştur. Dünyanın daha sonra okuyacağı bu aşk mektupları ‘Milena’ya Mektuplar’ olarak kitaplaştırılacak milyonlarca insanın bu aşktan haberdar olmasını sağlayacaktı.
Babasının sert mizacı ve sanatsal çabalarını hor gören tavrına rağmen 30 yaşına kadar ailesiyle yaşayan yazar, 1923’de yazmaya olan isteği ve ailesinin baskısından kurtulmak isteyerek Berlin’e taşınmıştır. Berlin’de son aşkı Dora Dymant ile tanışan Kafka’nın sağlığı günden güne bozuluyor ve maddi çıkmazlarla baş etmeye çalışıyordu.
1924 de hastalığının ilerlemesi üzerine sanatoryum da 6 hafta geçiren Franz Kafka, hastalığına yenik düşerek 3 Haziran da gözlerini kapayarak 41 yaşında vefat etmiştir.
Eserlerin de daha çok yabancılaşmayı, Burjuva yaşamanın sahteliğini ve aile ilişkilerini işleyen yazarın, hayatı kaybedilmiş bir savaş olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ünlü eserlerinden biri olan Dönüşüm’de ana karakter olan Gregor Samsa’nın bir sabah dev bir böcek olarak uyanmasıyla başlayan hikaye, bazı eleştirmenlere göre Kafka’nın kendi ailesindeki konumunu gün yüzüne çıkarmaktadır.
Mutsuzluğu ve çaresizliği eserlerinde çokça işlese de karamsar mizacına rağmen Bürokrasinin işleyişini ve insanların korkularını sürekli eleştirmiştir. Vasiyeti yerine getirilmiş olsaydı, ölümünün ardından asla tanıma imkanı olamayacağımız Franz Kafka, modern çağın hala çok okunan yazarlarından biri olma ünvanına sahiptir…
Yazımızın sonunda Milena’ya yazdığı hasret dolu satırlardan bir sayfayı okumanız için paylaşıyoruz.
Yolculuğum nasıl mı geçti? Anlatayım: İstasyonda gazete bulamayınca sokağa fırladım, sevindim buna da, ama yoktun sen, gitmiştin. İyi, dedim, böyle olması gerekirdi. Sonra gene trene döndüm, düzüldük yola, gazeteyi okumaya başladım. Nasıl olması gerekirse, öyleydi her şey…
Biraz sonra vazgeçtim okumaktan, sen yoktun artık yanımda…yanımdaydın elbet, bunu bütün benliğimle duyuyordum, ama birlikte geçirdiğimiz o dört günün yakınlığına benzemiyordu bu…Alışmalıydım bu çeşidine. Gene okumaya başladım: Bahr’ın günlüğünü okuyordum gazetede; Grein’deki bir yeri anlatıyordu. Bitirdiğimde yazıyı, dışarı baktım, ters yöne giden bir vagonun üstünde “Grein” yazılıydı!
Karşımda oturan biri “Narodni Listy”nin geçen pazarki sayısını okuyordu. Ruzena Jesenska’nın bir yazısı ilişince gözüme, istedim gazeteyi adamdan; bir göz attım, bıraktım sonra; beni uğurlarken gördüğüm yüzünü anımsadım da o yüzle oturdum ben de .
Unutamayacağım bir doğa olayıydı yüzün istasyonda Milena: Bulutlardan değil, kendiliğinden gölgelenen bir güneştin sanki.
Ne söyleyeyim daha? Kafam ve ellerim dinlemiyor beni.
Senin…
Franz Kafka