Etiket arşivi: Şiir

Yerle Bir Et! 1

Yerle Bir Et!

Yerle Bir Et! 2

Yerle Bir Et!

Suskun lisanım süslü cümlelerden yoksun, dilim dahi dönmez bu istihzaya.

Uyumak isterdim kalın yorganlar altında, 

Sesleri işitmeden, yüküm süren acılarıma inat gözlerimi kapatmak.  

Rüyalar aleminin yeşil yapraklı goncaları arasında yalın ayak,

Başımda esen hür ruhumla, bir saksağan kuşunun takibinde. 

İnsan kederinden kaçınmak isterken, yıldızların halesine dalarak

Bir başı mağrur, iki dirhem bir çekirdek ayrılıklarla avunarak hemen öleyim şimdi.  

Yastığa düşen başımda son nefesimin sıcaklığıyla, uyandırma beni!

Asla sevmedim bu keşmekeşi,

Anamdan duydum dünyanın zilletini, aklım ermedi meşum yalanlara.

Sahte duygulara bağışıklık kazanamadım, nutkum tutuldu.

Çare bulamadım içimdeki çürümüşlük hissiyatına, 

Tenimden akan sularla akıp gitmek istedim bir dereye. 

Şırıl şırıl akan gönlüm, dilleri lâl balıklara karıştı, 

Hemen şimdi öldür beni, billur renge boyanmış iken.

Zararımdan sıyrılmış en küçük hücreme dönmüşken, 

Sende yerle bir et beni! 

Semra Şenol 

İnsan Tabiatında Aşk! 3

İnsan Tabiatında Aşk!

İnsan Tabiatında Aşk! 4

İnsan Tabiatında Aşk!

Ben anlamam efendim aşktan!

Hiç boşuna dilinizdeki tüyü bitirmeyiniz, kalbim çorak bir arsadan ibarettir.  Katıdır her şeyden önce, sulak topraklarımı güneş çatlatıp kurutmuştur.

Yalnız bilmenizi isterim ki çakıl taşlarıyla kaplı olan gönlüm şırıl şırıl suların aktığı vahalara özenti duymaz. Kendi kendine yeten kuru otlarım arada ister yumuşak bir dokunuşun hafifliğini.

Yakıcı meltemler estiğinde yalnızlığıma sirayet eden sol cenahım, bilir ki kalabalıkların insan kalbini avutmaya yetmediğini.

İnsan değil mi ki ana kuzusudur, elbet arar ona aynı şefkati sunacak sıcak bir dili, merhametli kolları.

Efendim şımarıklığımı mazur görünüz, toyluğumdan bu yana hasret kaldıklarımdan çekinirim.  Ruh ne isterse, neye büyük bir istek duyarsa kavuştuğu anda sıkılır hülyasından.

Dönemler değiştikçe insan nefsi de dallanır budaklanır ve ehli bir el tarafından budanır.  Benim cılız dallarım vaktinden önce kesildiğindendir belki de bu küskünlüğüm.

Sözlerimi sakın ha yanlış anlamayınız.

Tabiata, gökteki beyaz bulutlara hiçbir insan evladı arkasını dönemez. Benim kırgınlığım Yaradan’a değildir, çiğ süt emdiğini inkar eden mahlukatadır.  Ne olursa olsun her canlı aslına inkara kalkışmamalı, ben buyum derken asıl olan karakterini süse püse boğmamalı.

Aklımda cereyan eden sorunsallarım bu denli aksak ve rutubetliyken, bana aşktan nasıl söz edersiniz efendim?

Dünya da sevilmeye denk, ruha esenlik veren, gözlerde tükenen feri yeniden yakacak bir kalp ehli bulmak mümkün mü?

  -Semra Şenol

 

Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ 5

Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ

Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ 6

Hikaye 

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!



Şiirin hikayesini kendi sözleriyle aydınlatan şair;

Şiir benim daima kafamda uzun süre içide yaşayarak oluşur. Ama Hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. Anadolu’da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süreyya bir çocuk doğurdu, Ali denen çocuğu. Süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi Ali’yi. Yoksulduk, parasızdık. Süreyyayla bir konuda tartıştık. Sonra o okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi. Ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış.

*
Hep aslında sahip olduğum şeye “değilim”, olan şeye “yoktur” diye yazmışım aslında. Benim doğduğum köyler Türkiye’nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. Gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.

Ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. Hep krem almışımdır ömrüm boyunca!” demiştir…

GEÇ KALDIĞIM... 7

GEÇ KALDIĞIM…

 

GEÇ KALDIĞIM... 8

GEÇ KALDIĞIM…

Geç kaldığım, sevdasına bir türlü doyamadığım.

Nasılsın?

Bu gün gözkapaklarımın ardında suretinin en manalı halini gördüm.  Hatırıma düştün birden bire, kalbim bir anda kuş olup uçuverdi yanına.

Beni karşıla olur mu?

Yaban ellerde öyle boynu bükük, kimsesiz erguvanlar gibi bırakma.  Kokum sinen de can bulsun diye bütün telaşım, yoksa neyime seninle bir olabilmek.

Havari ellerim ceplerime ağır gelirken kilometrelerce boyunca volta ata ata yürüdüm. Başımda gök rengi gümüşi bulut öbekleri, solgun çuha çiçekleri! Midemde inceden bir sızı, sanki sindiremediğim bir sözden geri kalanı.

Bir yanım baş veren güneş tarlaları, bir yanımsa kanyonların yalnızlığı.

Can şenliğim, daha da mı gelmeyeceksin?

Arayıp soramam halini, bilmek istesem de ne yaptığını, kimle yandığını. Kırıldığım yerden yaklaşamam sana, duvarları aşacak cesareti basiretsiz gururumda bulamam.  Ancak her güzel şeyi sana ithaf ederek yürürüm.  Tabanlarım ağrıyana, genzim yolların tozuyla dolana kadar şikayet etmeden yürürüm.

Acıklı bir hayat yaşadım derdim soranlara, kendi yalanıma kendim uydum bana kalırsa. Cüret edemediklerimin yüzeysel sancılarında buldum kabahati.

Menfur bir hastalığa tutuldum, geç kaldığım.

Korunmasızım sinir uçlarımı deşen yoksunluğa, zannederim ki bu illet beni götürecek tez elden…

 

  • Semra Şenol
YAS.. 9

YAS..

 

YAS.. 10

YAS…

İçimde farkında olmadığım bir yas, Kime, kim uğruna büyüttüğümü bilmediğim bir acı.  Bazen soluksuz bırakan, bazen de acıyla karışık tatlı hayaller kurdurtan bir rüya alemi. Yüreğimin ara ara sıkışması, derince iç geçirmelerim hep bir şeyi hatırlatıyor.

Unuttuğum, fakat unutmak istemediğim birini.

Onu beklediğimi hissediyorum, hayatım sadece onu beklemek üstüne kuruluymuş gibi geldiğinde bu amansız bekleyiş de sona erecek.

Fakat geleceğine dair bir inancım da yok.  İçimde peyda olan bu acının dayanağının olmadığı düşüncesi beynimin karanlıklarından sürekli çıkıp duruyor.

Ya gerçekten iflah olmaz bir melankoliksem, ya da kendi kendine acı çektirmekten hoşlanan bir sadist! Tüm ihtimaller ne kadar kötü bir noktaya yaklaştığımın ispatı.

Bir sabah uyandığımda beliren bu özlem hissi, yerini yavaş yavaş ağdalı bir yasa bıraktığında güneşin rengi de solgunlaştı.

 

 

  •  Semra Şenol
Monna Rosa - SEZAİ KARAKOÇ 11

Monna Rosa – SEZAİ KARAKOÇ

Monna Rosa - SEZAİ KARAKOÇ 12

Karşılıksız aşkın en güzel dile gelişi olan, platonik duyguların şiirle buluştuğu Monna Rosa ve Sezai Karakaoç.  Mülkiye de gönlünün tek gülüne yazdığı satırlarla kalplerimiz de ayrı bir yer tutan şair, 14 kıtalık şiiriyle büyük sevdasını dışa vurarak edebiyatla itiraf etmiştir.

Diyarbakırlı olan yazar, 1933 doğumludur.  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Maliye ve İktisat mezunudur.  Maliye müfettiş yardımcılığı yaptıktan sonra istifa ederek gazetecilikle alanına yönelmiştir. ikinci Yeni Akımı ile şiirler yazan Sezai Karakoç, mistik ve İslami içeriğe sahip eserleriyle oldukça ses getiren bir yazardır.

İlk şiiri henüz 19 yaşında iken Hisar dergisinde yayınlanmıştır. Monna Rosa şiiri Sezai Karakoç’u tanımamıza vesile olan ilk şiiridir.

3O yıl boyunca Monna Rosa diye bilinen şiirinin Akrostiş olarak yazıldığı fark edilmemiştir. Kıtaların baş harflerinden ise Muazzez Akkaya ismi çıkmaktadır.

 

 

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
Mona Rosa bugün bende bir hal var.
Yağmur iri iri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar.

Açma pencereni perdeleri çek,
Mona Rosa seni görmemeliyim.
Bir bakışın ölmem için yetecek.
Anla Mona Rosa ben bir deliyim.
Açma pencereni perdeleri çek.

Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
Bende çıkar güneş aydınlığına.
Bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
Seni hatırlatır her zaman bana.
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar.

Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi.
Ellerinden belli olur bir kadın,
Denizin dibinde geziyor gibi.
Ellerin, ellerin ve parmakların.

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona.

Akşamları gelir incir kuşları,
Konarlar bahçemin incirlerine.
Kiminin rengi ak kiminin sarı.
Ah beni vursalar bir kuş yerine.
Akşamları gelir incir kuşları.

Ki ben Mona Rosa bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında.
Hayatla doldurur bu boş yelkeni.
O masum bakışların su kenarında.
Ki ben Mona Rosa bulurum seni.

Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.
Henüz dinlemedin benden türküler.
Benim aşkım uymaz öyle her saza.
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
Kırgın kırgın bakma yüzüme Rosa.

Artık inan bana muhacir kızı,
Dinle ve kabul et itirafımı.
Bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
Alev alev sardı her tarafımı.
Artık inan bana muhacir kızı.

Yağmurdan sonra büyürmüş başak,
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurdan sonra büyürmüş başak.

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kuş tüyüne.
Bir tüy ki can verir gülümsesen,
Bir tüy ki kapalı geceye güne.
Altın bilezikler o kokulu ten.

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister,
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan 13

YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan

YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan 14

Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum.

Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar çirkefler içindeyim

Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım

Ümit Yaşar Oğuzcan

Kurumuş Papatya 15

Kurumuş Papatya

Kurumuş Papatya 16

Bu sabah bir demet kurumuş papatya bıraktım sokağın köşesine.
Geceden bir kaç damla göz yaşı akıttım üzerlerine, canlanır sandım yaprakları.
Kupkuruydu, çoktan ölmüştü.


Anılar taze olmasına rağmen, buketi alan da, veren kişide kırgındı. 
Sıfat ile özlemin yanlış tamlamasından ileri gelen bir hataydı. 
Ömür vakti kısaydı, bir rüya kadar uzun sürdü.

Sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeme rağmen, isteyerek kandım kokusuna. Beyaz taç yaprakları o kadar narindi ki, burnumun direğinizi sızlatacak kadar ayrılık kokuyordu. İçi rutubet almış ruhuma iyi geleceğini sanarak sevmiştim. Çaresizlikti, çoktan düşmüştüm.

Yemyeşil tarlalardan baharı getiren bir buket papatya kadar temiz değildim. Gonca yüklü dallarım yoktu, buketi verende alanda yanlıştı. Hoş bir hayale ortak olmuştuk kısa süreliğine. Öncesi yoktu, sonrası yoktu …

Semra Şenol

Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir? 17

Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir?

Sözlerinde ahengin ve aşkın içler acısı ruhunu yansıtan, Ümit Yaşar Oğuzcan Tarsus 1926 doğumludur.

Çaresizliğini ve korkularını şiirlerine yansıtmaktan çekinmeyen Ümit Yaşar’ın kalbe dokunan satırlarını sizlerle paylaşırız.

Ben Seni Hala….

Hasret kalbimden vururken, resmin karşımda duruyor…

Gözümde tüterken yüzün, bütün fotoğraflarda gülümsüyorsun.

Zaten, hep gülümsemez miyiz; bazen gerçek, bazen sahte…

Belki, bir gün birisi özlemle baktığında, mutlu hatırlasın isteriz.

Gelip de geçtiğimizin her zaman bilincindeyizdir de, çok ender fark ederiz.

Ölümle yüzleşene dek, hayat karmaşasında tüketilir günlerimiz.

Kalan oluncaya dek, daha çok üzülürdüm yitenler için…

Yine de ölen için, daha zor olmalı ölmek…

Zaten kolay olsaydı, çoktan bırakmış olurdum hayatın yakasını; her gece kapımı çalmasın diye hasret…

Kulaklarımda çınlamasın diye sesin…

Her gün, tekrar tekrar sevmeyeyim diye seni…

Ve her gece, yanmasın diye içim…

Ardından bakarken yüreğime akan yaşlar, sapsarı bir gül düşürdü toprağıma.

Dikenleri kanatsa da zaman zaman, kokusu her dem taze…

Kaybettiğim her şeyle anlam kazanan hayat; o ilk anda, yine düştü gözümden…

Ve bir gün yine yüceldi; üstelik sen dönmeden.

Kayan her yıldızla buğulanan gözlerim, umudu arıyordu; doğan her güneşte, gülümseyen her yüzde…

Bir gün, aynada çıktı karşıma…

Şaşırmadım görünce.

Böyle öğretmişti hayat; düştükçe kalkmalı, kim ölse yaşamalıydık!

Ben de yaşadım!

Gel gör ki, sen hala:

Ardından ağıtlar yazdığım;

Yokluğuna methiyeler düzdüğümsün.

Bir bahar sabahı kolsuz kanatsız bırakan,

Bir yangın yerinde sarı bir gül unutansın.

Sen,

Rüyalarda bile görüşemediğim;

Her zaman yüreğimdeyken, erişemediğimsin!

Sen hayatı ilk reddeden,

Ölümle ilk yüzleşensin…

Kendimi, hep beklerken bulduğum gelmeyenim;

Asla dönmeyecek olan gidenimsin!

Sen,

Sevinci kalabalık, kederi yalnız;

Yüreği hüzünlü, gözleri yaşsız;

Hep batarken rastladığım güneşimsin.

Eski bir vazoda kurumuş sarı güller,

Sarı bir defterde solmuş şiirlersin…

Sen sadece dünümsün; bugünüm, yarınım değil.

Ama,

Dünde kalmak istemezsin bilirim.

Seni hatırlatıp durur; gittin gideli yüreğim!

Ne yazsam anlatamaz; sana olan özlemimi, sana olan sevgimi…

Bilmem son sözlerim; bana yaptığı gibi, seni de titretir mi?

Gülleri sarı severim; toprağı ıslak…

Türküleri yanık, şiirleri hoyrat!

Havayı nemsiz, çayı demsiz…

Bir seni olduğun gibi,

Bir seni her şeye rağmen,

Bir seni, hala!…

ISLAK ŞEHİR 19

ISLAK ŞEHİR

Gözlerinde umut ışıkları gördüğüm taktirde, adımın daima seninle anılmasına dikkat ettim. Güzel bir masalın bitişine denk gelmiştin, seni tanımama engelmiş gibi.

Yağmurla ıslanmış bir şehirden geldin, içimde ukte kalan ne varsa anlattım sana. Dilim çoğunlukla yabani, şarabın etkisiyle biraz lakayttı.

Ama sen anladın, yuvarladığım kelimelerin çıkmazlarında bekledin biriktirdiklerimi. Üstünden damlayan yağmur taneleri gibi sırılsıklam baktın gözlerimin arkasına.

Gerçek ben oradaydı, ıslak ve hırpani adanmışlık öykülerinden geri kalanı. Ürktüm elini her uzatışında, sanki mümkünmüş gibi bulutlardan kıskandım seni.

Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, içimdeki cehennem kuyularını doldurdun. Bin asır düşünsem bilemezdim beni sevmeye yakışacağını.

Sandım ki, sende bir özlem yokluğunu dolduracak geçici bir hevestim. Yanılmak ne güzel şey seninle birlikteyken.

Kar  güzeli bulutları sardığın boynunda bir ınci misali takılı kalmayı diledim geçen gece. Kulaklarıma asılan yalnızlık söylentilerini duymadım, sen bana aşk dedikoduları yaparken.

Yağmurdan ıslanmış  bir şehirden geldin, bilmiyordum önceleri sende ki  çıplak yalınlığın  güzelliğini. Aradığın  beden ölçüleri bana uymaz diyordum. 

Nasıl da hazırlıksız yakaladın  soluğumu,  vurgun yemiş balık gibiydim ayağının ucunda. Külfet bindirmeden, küfür etmeden sevmeyi bilmeyendim ben.

Islanmış saçlarında gördüm ilk defa masumane yağmuru. Uzaktan sevmelere alışık birini, allayıp pullayıp kattın bağrına.  Ne desem şimdi, beni de getirdin dile…




SEMRA ŞENOL