Gözlerinde umut ışıkları gördüğüm taktirde, adımın daima seninle anılmasına dikkat ettim. Güzel bir masalın bitişine denk gelmiştin, seni tanımama engelmiş gibi.
Yağmurla ıslanmış bir şehirden geldin, içimde ukte kalan ne varsa anlattım sana. Dilim çoğunlukla yabani, şarabın etkisiyle biraz lakayttı.
Ama sen anladın, yuvarladığım kelimelerin çıkmazlarında bekledin biriktirdiklerimi. Üstünden damlayan yağmur taneleri gibi sırılsıklam baktın gözlerimin arkasına.
Gerçek ben oradaydı, ıslak ve hırpani adanmışlık öykülerinden geri kalanı. Ürktüm elini her uzatışında, sanki mümkünmüş gibi bulutlardan kıskandım seni.
Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, içimdeki cehennem kuyularını doldurdun. Bin asır düşünsem bilemezdim beni sevmeye yakışacağını.
Sandım ki, sende bir özlem yokluğunu dolduracak geçici bir hevestim. Yanılmak ne güzel şey seninle birlikteyken.
Kar güzeli bulutları sardığın boynunda bir ınci misali takılı kalmayı diledim geçen gece. Kulaklarıma asılan yalnızlık söylentilerini duymadım, sen bana aşk dedikoduları yaparken.
Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, bilmiyordum önceleri sende ki çıplak yalınlığın güzelliğini. Aradığın beden ölçüleri bana uymaz diyordum.
Nasıl da hazırlıksız yakaladın soluğumu, vurgun yemiş balık gibiydim ayağının ucunda. Külfet bindirmeden, küfür etmeden sevmeyi bilmeyendim ben.
Islanmış saçlarında gördüm ilk defa masumane yağmuru. Uzaktan sevmelere alışık birini, allayıp pullayıp kattın bağrına. Ne desem şimdi, beni de getirdin dile…
SEMRA ŞENOL