Etiket arşivi: Edebiyat

Kurumuş Papatya 1

Kurumuş Papatya

Kurumuş Papatya 2

Bu sabah bir demet kurumuş papatya bıraktım sokağın köşesine.
Geceden bir kaç damla göz yaşı akıttım üzerlerine, canlanır sandım yaprakları.
Kupkuruydu, çoktan ölmüştü.


Anılar taze olmasına rağmen, buketi alan da, veren kişide kırgındı. 
Sıfat ile özlemin yanlış tamlamasından ileri gelen bir hataydı. 
Ömür vakti kısaydı, bir rüya kadar uzun sürdü.

Sonsuza dek sürmeyeceğini bilmeme rağmen, isteyerek kandım kokusuna. Beyaz taç yaprakları o kadar narindi ki, burnumun direğinizi sızlatacak kadar ayrılık kokuyordu. İçi rutubet almış ruhuma iyi geleceğini sanarak sevmiştim. Çaresizlikti, çoktan düşmüştüm.

Yemyeşil tarlalardan baharı getiren bir buket papatya kadar temiz değildim. Gonca yüklü dallarım yoktu, buketi verende alanda yanlıştı. Hoş bir hayale ortak olmuştuk kısa süreliğine. Öncesi yoktu, sonrası yoktu …

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
KALDIRIMLAR - Necip Fazıl Kısakürek 3

KALDIRIMLAR – Necip Fazıl Kısakürek

I

Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; 
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum.
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.

Kara gökler kül rengi bulutlarla kapanık; 
Evlerin bacasını kolluyor yıldırımlar.
İn cin uykuda, yalnız iki yoldaş uyanık; 
Biri benim, biri de serseri kaldırımlar.

İçimde damla damla bir korku birikiyor; 
Sanıyorum, her sokak başını kesmiş devler…
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; 
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler.

Kaldırımlar, çilekeş yalnızların annesi; 
Kaldırımlar, içimde yaşamış bir insandır.
Kaldırımlar, duyulur, ses kesilince sesi; 
Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır.

Bana düşmez can vermek, yumuşak bir kucakta; 
Ben bu kaldırımların emzirdiği çocuğum! 
Aman, sabah olmasın, bu karanlık sokakta; 
Bu karanlık sokakta bitmesin yolculuğum!

Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler.
Tak, tak, ayak sesimi aç köpekler işitsin; 
Yolumun zafer tâkı, gölgeden taş kemerler.

Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; 
Gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! 
Islak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; 
Örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.

Uzanıverse gövdem, taşlara boydan boya; 
Alsa buz gibi taşlar alnımdan bu ateşi.
Dalıp, sokaklar kadar esrarlı bir uykuya,
Ölse, kaldırımların kara sevdalı eşi…

II

Başını bir gayeye satmış bir kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın! 
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri; 
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var; 
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var; 
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur! 
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur…
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları…

III

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım; 
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan; 
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan…

FacebookMastodonEmailShare
Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir? 4

Aşkın ve İntiharın Şairi Kimdir?

Sözlerinde ahengin ve aşkın içler acısı ruhunu yansıtan, Ümit Yaşar Oğuzcan Tarsus 1926 doğumludur.

Çaresizliğini ve korkularını şiirlerine yansıtmaktan çekinmeyen Ümit Yaşar’ın kalbe dokunan satırlarını sizlerle paylaşırız.

Ben Seni Hala….

Hasret kalbimden vururken, resmin karşımda duruyor…

Gözümde tüterken yüzün, bütün fotoğraflarda gülümsüyorsun.

Zaten, hep gülümsemez miyiz; bazen gerçek, bazen sahte…

Belki, bir gün birisi özlemle baktığında, mutlu hatırlasın isteriz.

Gelip de geçtiğimizin her zaman bilincindeyizdir de, çok ender fark ederiz.

Ölümle yüzleşene dek, hayat karmaşasında tüketilir günlerimiz.

Kalan oluncaya dek, daha çok üzülürdüm yitenler için…

Yine de ölen için, daha zor olmalı ölmek…

Zaten kolay olsaydı, çoktan bırakmış olurdum hayatın yakasını; her gece kapımı çalmasın diye hasret…

Kulaklarımda çınlamasın diye sesin…

Her gün, tekrar tekrar sevmeyeyim diye seni…

Ve her gece, yanmasın diye içim…

Ardından bakarken yüreğime akan yaşlar, sapsarı bir gül düşürdü toprağıma.

Dikenleri kanatsa da zaman zaman, kokusu her dem taze…

Kaybettiğim her şeyle anlam kazanan hayat; o ilk anda, yine düştü gözümden…

Ve bir gün yine yüceldi; üstelik sen dönmeden.

Kayan her yıldızla buğulanan gözlerim, umudu arıyordu; doğan her güneşte, gülümseyen her yüzde…

Bir gün, aynada çıktı karşıma…

Şaşırmadım görünce.

Böyle öğretmişti hayat; düştükçe kalkmalı, kim ölse yaşamalıydık!

Ben de yaşadım!

Gel gör ki, sen hala:

Ardından ağıtlar yazdığım;

Yokluğuna methiyeler düzdüğümsün.

Bir bahar sabahı kolsuz kanatsız bırakan,

Bir yangın yerinde sarı bir gül unutansın.

Sen,

Rüyalarda bile görüşemediğim;

Her zaman yüreğimdeyken, erişemediğimsin!

Sen hayatı ilk reddeden,

Ölümle ilk yüzleşensin…

Kendimi, hep beklerken bulduğum gelmeyenim;

Asla dönmeyecek olan gidenimsin!

Sen,

Sevinci kalabalık, kederi yalnız;

Yüreği hüzünlü, gözleri yaşsız;

Hep batarken rastladığım güneşimsin.

Eski bir vazoda kurumuş sarı güller,

Sarı bir defterde solmuş şiirlersin…

Sen sadece dünümsün; bugünüm, yarınım değil.

Ama,

Dünde kalmak istemezsin bilirim.

Seni hatırlatıp durur; gittin gideli yüreğim!

Ne yazsam anlatamaz; sana olan özlemimi, sana olan sevgimi…

Bilmem son sözlerim; bana yaptığı gibi, seni de titretir mi?

Gülleri sarı severim; toprağı ıslak…

Türküleri yanık, şiirleri hoyrat!

Havayı nemsiz, çayı demsiz…

Bir seni olduğun gibi,

Bir seni her şeye rağmen,

Bir seni, hala!…

FacebookMastodonEmailShare
ISLAK ŞEHİR 6

ISLAK ŞEHİR

Gözlerinde umut ışıkları gördüğüm taktirde, adımın daima seninle anılmasına dikkat ettim. Güzel bir masalın bitişine denk gelmiştin, seni tanımama engelmiş gibi.

Yağmurla ıslanmış bir şehirden geldin, içimde ukte kalan ne varsa anlattım sana. Dilim çoğunlukla yabani, şarabın etkisiyle biraz lakayttı.

Ama sen anladın, yuvarladığım kelimelerin çıkmazlarında bekledin biriktirdiklerimi. Üstünden damlayan yağmur taneleri gibi sırılsıklam baktın gözlerimin arkasına.

Gerçek ben oradaydı, ıslak ve hırpani adanmışlık öykülerinden geri kalanı. Ürktüm elini her uzatışında, sanki mümkünmüş gibi bulutlardan kıskandım seni.

Yağmurdan ıslanmış bir şehirden geldin, içimdeki cehennem kuyularını doldurdun. Bin asır düşünsem bilemezdim beni sevmeye yakışacağını.

Sandım ki, sende bir özlem yokluğunu dolduracak geçici bir hevestim. Yanılmak ne güzel şey seninle birlikteyken.

Kar  güzeli bulutları sardığın boynunda bir ınci misali takılı kalmayı diledim geçen gece. Kulaklarıma asılan yalnızlık söylentilerini duymadım, sen bana aşk dedikoduları yaparken.

Yağmurdan ıslanmış  bir şehirden geldin, bilmiyordum önceleri sende ki  çıplak yalınlığın  güzelliğini. Aradığın  beden ölçüleri bana uymaz diyordum. 

Nasıl da hazırlıksız yakaladın  soluğumu,  vurgun yemiş balık gibiydim ayağının ucunda. Külfet bindirmeden, küfür etmeden sevmeyi bilmeyendim ben.

Islanmış saçlarında gördüm ilk defa masumane yağmuru. Uzaktan sevmelere alışık birini, allayıp pullayıp kattın bağrına.  Ne desem şimdi, beni de getirdin dile…




SEMRA ŞENOL

FacebookMastodonEmailShare
GÖLGEDE AŞK 7

GÖLGEDE AŞK

GÖLGEDE AŞK 8

Başım belada inan, arkamı kollamadan yürüyemem bundan sonra.

Öyle ki her gece arkama düşen gölge de, her yaprak hışırtısında

Seni arar buluyorum kendimi.

Sanırım deliliğin alametİ bunların hepsi, veyahut seni bir kez daha görmenin hasreti.

Bir şeyler yanlış gitti, tutunacak bir dal bırakmadık aramızda.

Gönüllerimiz sevmeyi bildi, gururumuz kırılmayacak kadar dikti.

Yanlış anlamalar üzerine kurduk tüm sohbetlerimizi,

Kanadık, yıldık, bir o kadar da sevdik değil mi?

 

Semra Şenol

FacebookMastodonEmailShare
YOL GÖSTERENİM OLMALIYDIN! 9

YOL GÖSTERENİM OLMALIYDIN!

Bak yine konuşuyorum seninle, küssem de darılsam da susamıyorum sana. Anlatmayınca içimde biriken sözler ulaşamayacağım yüksekliklere kaçıyor, yine rahat edemiyorum. Elzem bir ihtiyaç sana dert yakınmak, kötü bir alışkanlık.Bu huyumu sevdiğimi söyleyemem, küçük bir çocuk gibi dizlerim sıyrıklarla doldukça soluğu yanında almaktan hoşnut değilim.

İrademe biraz sahip çıkabilmem mümkün olsaydı belki de bunca hatanın merkezinde oturuyor olmaz, kendimden başka bir suçlu arayışına çıkmazdım. Affedici olmamız gerekir esasen, keşkelerle, kinlerle kirletilmiş söylemlerin faydasızlığını bizzat kendimden biliyorum.

Ve kimler geçip gitti yanımdan, aklımda kalanıyla yalnızlığıma ortak olanıyla büyüdüm.
Öyle ki, bir gecenin ardında bıraktım çocukluk düşlerimi. İntizar etmek benim işim değil, hafızamı defter gibi tutup gideni kalanı not düşmüyorum.

Ama sen, yol gösterenim olmalıydın.
Bunu istemeye hakkım da vardı, dünya da ayrılmayacak tek bir bütünlük bağı var.
Ve sen buna karşı isyan çıkarıp beni yapayalnız bırakman gerektiğine karar verdin.
Sevgi değil bu, düşüncesizlik !
Sonuna kadar yanımda, her hatamın sonunda, yanlış seçimlerimin ortasında beni bekliyor olmalıydın.

Beni büyük bir bozguna uğrattın, şimdiyse duyduğundan asla emin olmayacağım methiyeler düzüyorum sana bu çatı katından.
Mahalle sakinleri canhıraş bağırmalarımı deliliğe vurdurarak, yok sayıyorlar beni.
Sen!
Beni öyle bir duruma soktun ki; ah etsem kan damlıyor dilimden, göklere diyarlara sığmıyor müşkülpesentliğim.

Anne,

Eğer sesimi duyuyorsan, bil ki izini sürmeyeceğim.
Ayaklarımla çıktığım bu çatı katını merdivenleri kullanarak aşağıya ineceğim.
Kolay yolu seçen sen gibi sırtımı yere, yüzümü gökyüzüne dönüp atlamayacağım boşluğa.
Ben senin kızın değilim, sen kadar korkak ve zalim değilim.
Olmayacağıma yemin ediyorum!

Büyük konuşma, hayat bu derler ya. Aleyhime dönen her zorluğu acizliğime verip tırsarak geri adım atmayacağım.
Daha A harfini doğru düzgün çıkaramazken kalemden, biraz erken değil miydi intiharın?
Ki sen, benim güzel derbederim
Kahpelik sıfatına büründürenlere inat, beni saflığında büyütemez miydin?

Yük olur muydum sana sanıyorsun yada hor görebilir miydim seni ?
Hemde bu denli katıksız ve şartsız severken!

Bülbülü öldürmek gibi bir şeydi, boş yatağında sıcaklığını aramak. Her canım yandığında, en basitinden gözüme toz kaçtığında ‘Annecim’ diye yakınmak.

Beni eli boş, yüreği perişan,ellerimi ayaz soğuklarda bıraktığına değmiştir umarım.
Şayet seni asla affetmeyecegim derbederim.
Gelip gelip, bu son noktadan sana bağırmaya devam edeceğim.
Bu gün ölüm yıl dönümün, pasta üflemeli bir kutlama düzenlemek yerine avazım çıktığı kadar bağıracağım sana.

Olduğum yerde gözlerini kapatışına binlerce kez küfredecek,
Bir daha asla saçlarımı uzatmayacağım.
Bu da benim intikamım Anne, seni içimde asla öldürmeyeceğim!…

Semra Şenol – GERİDE KALAN MEKTUPLAR

FacebookMastodonEmailShare