Etiket arşivi: Edebiyat

KARŞILIKSIZ GARİP! 1

KARŞILIKSIZ GARİP!

KARŞILIKSIZ GARİP! 2

KARŞILIKSIZ GARİP!

Bir gün muhakkak tanıyacaksın.

Sende bileceksin, cehenneme gidecek olan beni. Köşe başlarını tuttuğum caddelerin tozunu, taze ekmeklerin mahalle aralarını saran kokularını takip ettiğimi.

Ümidim tükenmez, mutlaka yakalayacaksın beni.

Oturduğun sıranın arkasında, çay içtiğin sahilin karşısında, yedi tepeli İstanbul’un ağlamaklı kız kulesinde.

Sormayacaksın, kimim, neciyim diye.

Tuhaf bir aşinalığın ötesine geçmeyecek, zoraki tanışıklığımız.

Mesela, asla çözemeyeceksin gözlerimin rengini. En başta mavi diyeceksin, sonra karar değiştirip yeşilin üstünde duracaksın.

Kestaneye kaçan kehribar rengi gözlerim de gücenecek sana ister istemez. Bir kerecik alıcı bir bakış, içten bir gülümsemeyle süzsen yüzümü, aralardın gizemli sırlarımın perdesini.

En basitinden adım Gonca desem, inanacaksın. Uzaktan gelen bir tanıdığın diyeceğim, kafanı sallayıp geçeceksin. Uzaktan uzağa besleyip büyüttüğüm, kucağımda ninniler söyleyerek avuttuğum aşkı.

Bakışlarımda yakalayıp, ellerinden tutmayacaksın.

Yedi yılın her gününü, karşına çıkabilmek ‘Buradayım, bir baksana bana’ demek için saydığımı da anlamayacaksın.

Bir adım gerinde yürüyeceğim yine.

Ola ki takılıp düştüğünde, yerden kaldıran ilk ben olayım.

Buruşturup attığın kâğıtları toplayan, mürekkebi tükenen kalemini çeyiz sandıklarında saklayan; beni nerden bileceksin.

Boyum geçmezken bir elliyi, aşkına düşüp pervane olduğumu. Kazara seslenirsin diye sanarak, adımı sildiğimi, kirpiklerimin ucunda sallanıp durduğunu.

Güzelim, diyerek kandıramam kendimi. Belki de beğeneceğin son kişiyimdir, farkımda olmamanın nedenidir dış görünüşüm. Canımın içi, çok mu önemli yüz güzelliği?

Burnum eğridir biraz, bacaklarımsa çarpıktır hafiften, ama bir görsen içimi. Envaiçeşit yeşiller, salkım saçacak üzümler, bağlar bahçeler.

Yeterli cesareti toplar çıkarsam karşına bir gün, aklını kaçırmış meczup gözüyle görme. Naçizane garipliklerim bir tarafa, aslında özümde iyidir yüreğim.

Tığ teber gönlümden başka malı mülkü olmayan,

Karşılıksız bir aşkın peşinde, koştukça dizleri kanayan garibin tekiyim…

-SEMRA ŞENOL

 

Başıma Güvendim! 3

Başıma Güvendim!

Başıma Güvendim! 4

Başıma Güvendim!

Suçlayıcı sözlerinize, diken misali batan sanık gözlerinize kanmayacağım. Bir kez bile olsa bahsini açtığınız insan olmayacağıma ant içiyorum.

Kendi kanatlarımı yoğuracak uçamaz dediğiniz yüksekliklerden kanyonları ardımda bırakacağım.  Tökezledikçe kalkacağım, azmimin bir sınırı ve külfeti yok.

Yalnızlıkla terbiye edileceğimi söyleseniz de gerici düşüncelerinize prim vermeyeceğim.  Tanıdığım kadarıyla kalbim yalnızlıkla yıpranmaz.  Beni ve yüreğimi eksi çul çaputlar gibi kirletip atamazsınız.

Varlığımla ancak Yaradan’a sığır, değişmeyen ilkelerimi terennüm ederek kaçarım zihninizden.  Başına buyruk muyum?

Umarım öyleyimdir, hep kendi kelleme güvendim. Hırs uğruna yakıp kül etmedim, başıma açılan her işi her derdi alnımın akıyla alt ettim.

Düşünmekten korkmadım, sorgulamadan asla kabullenmedim.

 

 

-SEMRA ŞENOL

Yasak İhlali Edep 5

Yasak İhlali Edep

Yasak İhlali Edep 6

Yasak İhlali Edep

Akreple yelkovan arası bir yerde, dolunayın henüz doğurmadığı saatler bunlar.

Şüphe yok ki önemsiz, nefes artık içimde oyalanmıyor.

Sıfır yer çekimine karşı gelmeye çalışan adımların arkasındayız.

Hatalarımızla ve zaaflarımızla çare yok gün batımına.

Mühim değil üzgün olamayız, köprüleri ateşe verdik.

Sakınacak bir dert yok, yaşam kavgasında yakası yırtıldı edebin.

Görünen sadece karanlık gece ve gümüş yıldızlar.

Zaman içimizden geçip gitti, tutarız sandık yarı aklımıza sığdıramadık.

 

Saydam ellerimizin parmakları kırıldı sevinçlerden,

Ama hayır, acı hissetmedik çünkü acı soyut olamaz.

Yasak ihlali yapan düşüncelerimizi zincir altına vurdukça azıttık.

Toplumun aforoz ettiği arzularımıza ilk sırtımızı döndüğümüzde daha 17’ydik.

Dışlanmamızı mazur gördük ve hayallerimizi denetim altında şehit ettik.

Kim ne derse uyduk, sudan fazla şekil alabiliyorduk.

Kurallı kuralsız terbiye edildiğimizi sanıyorken duygusuz,

Dirsek boynumuza bastırırken haliyle alaycı ve vurdum duymazdık…

 

-SEMRA ŞENOL

 

SANIK 7

SANIK

SANIK 8

SANIK

Sana bugün yağmurun gözyaşlarıyla ıslanan bir şehirden, merhaba diyorum.

Kaygan asfalt taşlarından selamlıyorum gül cemalini.

Ara ara esen, kesik rüzgârlardan soruyorum halini hatırını.

Boş sokaklardan geçtikçe, seninle ayrı düştüğümüz geceyi yâd ediyorum.

Ve yine soluğumda can çekişiyorsun.

Islanan hırkamın omuzlarında ağırlığın, yanlış seçimlerin kurbanı olduğumu fısıldıyorum bakışlarındaki düş kırıklarına.

Ses vermediğine göre, sende kabul görmüş bir sanığım.

Oysa haksızlık bu diye haykırasım var avazım çıktığı kadar.

Gücümün son raddesine kadar, yoktu bir suçum diyebilmek sana.

Tek korkum kulaklarını tıkayıp, yanımdan öylece çekip gidecek olmanın verdiği üzüntü.

Bir dinlesen beni, bir kerecik olsa güven duysan.

Kısaltıp törpülemeden anlatsam gerçekleri sana,

Tarafsızca dinlesen savunmamı, hor görmeden acizliğimi.

Sonra alır başımı yine meltemlere kardeş olur, göçerim diyarından.

Adımı sanımı duymazsın ileride, kaybolurum hatırandan.

Güzel bir serap gibi, yüzüm dahi kalmaz.

Toz olur uçarım bulutlara…

-Semra Şenol

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin… 9

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin…

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin…

Yaz Gelecek, Sen Geleceksin… 10

Yalnızlığa kucak açan en değerli varlığım, sana anlatacak bir hikâyem var dinler misin?

Meraklanma canını sıkmak değil derdim, bize ayrılan son saatleri anlamlı kılmak niyetiyle uzatıyorum lafımı.

Kırgınlığın çiçek açtığı diyarlardan, gelinciklerin hafif meltemlerde salındığı, yeşil tepelerin tomurcuğa durduğu vakitlerden bahsedeceğim.

Üzülmeyeceksin beni dinlerken, gözlerinin önüne begonvilleri sereceğim cömertçe.

Çıplak ayaklarımızın altında hissettiğimiz kumsalın ılık, tuz kokan maviliğini, martıların hep bir ağızdan tutturduğu melodiyi mırıldanacağım.

Yediverenlerin ilkbaharı selamlaması gibi, akşamsefalarında dilden dile aktarılan tatlı mahalle sohbetlerinden mısralar fısıldayacağım kulağına.

Tan ağarırken, ufkun tozpembe ile kaynaşan turuncusunu izleyeceğiz seninle, başın omuzda dinlenirken. Bunlar son saatlerimiz, kıymeti bilmeli.

Son tren istasyondan kalkmadan, penceresinden küçük çocukların elleri sallanmadan evvel bitirmeliyiz yarım kalanlarımızı.

Saçlarına yıldızlardan hale takmak istemiştim hep, yakamozların gece ışıltısını avuçlarının arasına bırakmak. Yeni doğan güne bir kez daha seninle uyanmak, çehrene sayısız öpücükler kondurmak.

Birazdan doğacak güneş, içtenlikle karşılayacak yüzün sıcaklığını. Ben yine sarılmak isteğiyle uzatacağım kollarımı sana, mavilere dalacak bakışlarımız.

Deniz fenerinin altında son bir sigara yakacağım, bırak şu mereti diye son bir ikaz da bulanacaksın. Bende küskün, uslanmaz bir bebek gibi omzumu silkeleyeceğim.

Kızmak istesen de güleceksin halime, saçlarını dağıtan poyraza da şikâyet edeceksin beni.

En çokta bu masum halini özleyeceğim, burnumda tütecek yarı kızgın söylenmelerin. Bir telefon yakınlığında ayrı yollara dağılacağız, akıp giden zamanı kesemizden eksilteceğiz.

Ta ki bir gün yeniden sarılacağımız o güne, sayfa sayfa mektuplar karalayacağız. Küçük bir sahil kasabasında bekliyor olacağım seni. İskelede birbirimize doğru koşarken ağlamaklı güleceğiz, kollarımda döndüreceğim gelişini.

Yazları iple çekeceğim, gelecek sen olduktan sonra. Rakıyı buzsuz, gönlümü huzursuz tüketeceğim kışları, kumdan kalelere dokunmayacağım.

Kırlangıçların sırtında geleceğin güz dönümünde, arkamda saklayacağım hüznümün burukluğunu. Başın yine omzumda sökecek şafak, bir yaz daha geçecek bizle beraber.

Bu son saatlerimiz, ayaza düşecek sevgimizin kehaneti. İki mevsimi devirmeden buluşacağız, hasret sırtımızda.

Burçak tarlalarında öpeceğim seni, bereketle geleceksin. Yağmur dualarını aratmayacaksın iklimime, ışık saçan dudaklarından dinleyeceğim yanık türkülerimi.

Yaz gelecek, sen geleceksin.

Kış uykusundan uyanacak doğa, fırtınalar dinecek dalgalı limanlarda. Yeşilin tonlarına boyayacaksın adımlarını, bense mavilerimi sarıp karşılayacağım seni.

Güverteden sarkan bedenine, uçmak üzere olan hasır şapkana özeneceğim.

Kışın örttüğü kasveti kaldıracaksın,

Bir gülüşüne sığacak tüm yazlar…

 

-Semra Şenol

 

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış! 11

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış!

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış!

Söyle Onlara, Hayallerim İmkansızmış! 12

İtiraf ettiğim için üzgün olmalıyım, ama utanma sınırımı son kertede çoktan geçtim. Aklımı yitirmek üzereydim, bu acının soyut hali beni başkalaştırdı. Kalbimi hırpaladığımı ve yorduğumu biliyordum. Aldırış edecek güvene sahip değildim, akışına bıraktığımda dönemeçleri kaçırdım.

Şimdi fark ediyorum; hayallerime hep bir adım mesafeden bakmakla yetindim. İstemedim, zorla yaptırım gibi bir saçmalıktı bütün bunlar.

Kendimi tanıyamıyorum!

Aynadaki suretin yansıması beni değil düş kırıklarımı simgeliyor. Kaçtığım şeyler arkamda koşuyor, ayaklarıma söz dinletemiyorum.

Söyle onlara, hayallerim imkansızmış! Onlar değil ben yanılıyorum. Artık ben dahil kimseyi aldatamam. Sevmiyorum kendimi, tasasız göründüğüme inanmayın.

Gırtlaktan çıkan sesim kadar çatallı bir mizacım var ve beni artık tutmayın. Kanatlarımı yoldum bu gece bu şehrin tepesinde uçarken yere çakılmak istiyorum.

Kurtarma girişimi boşuna, damarlarımda özgürlüğün o şeytani kıvılcımı yeniden çaktı. Bir gün, sadece bir gün başkası değil kendime ait olan parçayı istiyorum.

Söyle onlara, hayallerim imkansızmış!

Dikkatli değildim, asla arkamı kollamadım. Her duyduğuma itimat ettim, kadınları ve çocukları sevdim. Yaşlılara elimi uzatmaktan çekinmedim. Karanlıklara göreydim, bunu da sevdim.

    – Semra Şenol

Aysel Git Başımdan - Attila İlhan 13

Aysel Git Başımdan – Attila İlhan

 

Aysel Git Başımdan - Attila İlhan 14

 

Aysel Git Başımdan – Attila İlhan

Aysel git başımdan ben sana göre değilim 
Ölümüm birden olacak seziyorum. 
Hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 
Aysel git başımdan istemiyorum. 

Benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün 
Dağıtır gecelerim sarışınlığını 
Uykularımı uyusan nasıl korkarsın, 
hiçbir dakikamı yaşayamazsın. 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim. 
Benim için kirletme aydınlığını, 
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim 

Islığımı denesen hemen düşürürsün, 
gözlerim hızlandırır tenhalığını 
Yanlış şehirlere götürür trenlerim. 
Ya ölmek ustalığını kazanırsın, 
ya korku biriktirmek yetisini. 
Acılarım iyice bol gelir sana, 
sevincim bir türlü tutmaz sevincini. 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim. 
Ümitsizliğimi olsun anlasana 
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. 

Sevindiğim anda sen üzülürsün. 
Sonbahar uğultusu duymamışsın ki 
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş, 
uzak yalnızlık limanlarına. 
Aykırı bir yolcuyum dünya geniş, 
Büyük bir kulak çınlıyor içimdeki. 
Çetrefil yolculuğum kesinleşmiş. 
Sakın başka bir şey getirme aklına. 
Aysel git başımdan ben sana göre değilim, 
ölümüm birden olacak seziyorum, 
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim. 
Aysel git başımdan seni seviyorum…

İnsan Tabiatında Aşk! 15

İnsan Tabiatında Aşk!

İnsan Tabiatında Aşk! 16

İnsan Tabiatında Aşk!

Ben anlamam efendim aşktan!

Hiç boşuna dilinizdeki tüyü bitirmeyiniz, kalbim çorak bir arsadan ibarettir.  Katıdır her şeyden önce, sulak topraklarımı güneş çatlatıp kurutmuştur.

Yalnız bilmenizi isterim ki çakıl taşlarıyla kaplı olan gönlüm şırıl şırıl suların aktığı vahalara özenti duymaz. Kendi kendine yeten kuru otlarım arada ister yumuşak bir dokunuşun hafifliğini.

Yakıcı meltemler estiğinde yalnızlığıma sirayet eden sol cenahım, bilir ki kalabalıkların insan kalbini avutmaya yetmediğini.

İnsan değil mi ki ana kuzusudur, elbet arar ona aynı şefkati sunacak sıcak bir dili, merhametli kolları.

Efendim şımarıklığımı mazur görünüz, toyluğumdan bu yana hasret kaldıklarımdan çekinirim.  Ruh ne isterse, neye büyük bir istek duyarsa kavuştuğu anda sıkılır hülyasından.

Dönemler değiştikçe insan nefsi de dallanır budaklanır ve ehli bir el tarafından budanır.  Benim cılız dallarım vaktinden önce kesildiğindendir belki de bu küskünlüğüm.

Sözlerimi sakın ha yanlış anlamayınız.

Tabiata, gökteki beyaz bulutlara hiçbir insan evladı arkasını dönemez. Benim kırgınlığım Yaradan’a değildir, çiğ süt emdiğini inkar eden mahlukatadır.  Ne olursa olsun her canlı aslına inkara kalkışmamalı, ben buyum derken asıl olan karakterini süse püse boğmamalı.

Aklımda cereyan eden sorunsallarım bu denli aksak ve rutubetliyken, bana aşktan nasıl söz edersiniz efendim?

Dünya da sevilmeye denk, ruha esenlik veren, gözlerde tükenen feri yeniden yakacak bir kalp ehli bulmak mümkün mü?

  -Semra Şenol

 

YAS.. 17

YAS..

 

YAS.. 18

YAS…

İçimde farkında olmadığım bir yas, Kime, kim uğruna büyüttüğümü bilmediğim bir acı.  Bazen soluksuz bırakan, bazen de acıyla karışık tatlı hayaller kurdurtan bir rüya alemi. Yüreğimin ara ara sıkışması, derince iç geçirmelerim hep bir şeyi hatırlatıyor.

Unuttuğum, fakat unutmak istemediğim birini.

Onu beklediğimi hissediyorum, hayatım sadece onu beklemek üstüne kuruluymuş gibi geldiğinde bu amansız bekleyiş de sona erecek.

Fakat geleceğine dair bir inancım da yok.  İçimde peyda olan bu acının dayanağının olmadığı düşüncesi beynimin karanlıklarından sürekli çıkıp duruyor.

Ya gerçekten iflah olmaz bir melankoliksem, ya da kendi kendine acı çektirmekten hoşlanan bir sadist! Tüm ihtimaller ne kadar kötü bir noktaya yaklaştığımın ispatı.

Bir sabah uyandığımda beliren bu özlem hissi, yerini yavaş yavaş ağdalı bir yasa bıraktığında güneşin rengi de solgunlaştı.

 

 

  •  Semra Şenol
YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan 19

YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan

YIKIK- Ümit Yaşar Oğuzcan 20

Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum.

Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar çirkefler içindeyim

Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım

Ümit Yaşar Oğuzcan