Etiket arşivi: Edebiyat

Kaderden Çaldığım Bu An... 1

Kaderden Çaldığım Bu An…

 

İzin ver gecelerimiz gündüzlerimize karışsın, ellerim ellerinde

Mevsim yağmurları yağmaya başlamışken, benimle bekle ebemkuşağını.

Ne olur yaklaş bana bu gece, sinemde yıldızlardan bir gökyüzü,

Dudaklarınla yakala tenimdeki ecel terlerini, söz ver gitme bu gece.

Midemde uçuşan kelebekleri sana hediye edeceğim.

 

Sevda düşerken çorak arazilerime yağış mevsimi geldiğini görüyor musun?

Dem-güzar aşkım beklemez sabahın kırağında, mesut olmanın umudundayım.

Kaderden çaldığım bu anı saklamak için gözlerimi asla kırpmayacağım,

Gizli saklı yaklaş sinemdeki yerine, seni kimselerle paylaşmayacağımı biliyorsun.

Vuslat yağmurunda ıslat beni, uğruna sırılsıklamım zaten.

 

Herkesi ve her şeyi bırakıp gel bana, yağış mevsimi geldi.

Sen ve ben yokuz, biz ancak tek bir bedende atan bergüzarız.

Islak saçlarını omuzlarından atarken alnını alnıma daya, dudaklarımız arasındaki ömür kısalsın.

Hoşnut öpücüklerimde seni sevdiğimi fısıldayacağım, bu gece gitme kal benimle.

İlk defa severken birini, kendimi bile böyle sevmediğimi öğret bana…

 

-Semra Şenol

Ciğerim Leyla... 2

Ciğerim Leyla…

Ciğerim Leyla.

Çok vakit geçti seni görmeyeli, kısacık saçların omuzlarına değmezdi son görüştüğümüzde. Küçük bir burnun vardı, ucunu öptüğüm. Fındık kurdum, diyerek seni sevişim hep aklımda. Aradan geçen gazap dolu yıllar, ben dâhil kimseyi yıkıp geçmemiştir, Leyla.

Çoğu zaman burnumda tütüyor, yeşil yaylaların meşe kokusu, rahmetli anamın mis kokan tereyağı. Ve sen, ciğerim Leyla. Özlemin, kemikleşmiş bir nasır kalbimde. Ağrıyan romatizmalı dizlerimin devasıdır, masum hayalinin sıcağı. Buralar hep soğuk Ey Can’ım, sık sık hastalanır oldum şu vakitlerde. Ciğerlerim sünger, öksürüğüm ağdalı.

Hatırını da sormak isterim elbet, lakin söylemezsin bilirim!

Kızgınsındır bana, öfkenin ateşini kinin sulamıştır onca yıl. Otomobilin arkasından ağlayarak koştuğunda kaybettim, senin karşılıksız sevgini, bir kızın babasına duyduğu muktedir aşkı.

Kabahatim büyük, boynum karşında kıldan incedir Leyla. Gurbet ellere daha çok para, daha çok tarla, yepisyeni araba için giden bendim. Ardımda anama emanet ettiğim biricik seni, ciğerim Leyla’yı, hırslarım yüzünden seçemedim.

O topraklı yolda, tozlu dizlerinin üstüne çöküp ‘Baba gitme, Annem gibi gitme’ diye ağladığında, altı yaşından henüz gün almıştın.

Lâstik ayakkabıların, üstüne büyük gelen örgü kırmızı kazağın, hep aklımda Leyla. Şimdilerde yirmisine merdiven dayamış, gencecik bir fidan dalısın. Dur duraksız yazdığım mektuplar eline geçmiyor diye şüpheye kapılmaktayım. Umut fakirin ekmeğidir derler Ey Can’ım, o sebeptendir kalem tutan ellerimin bıkmaması.

Sana şefkatli, güvenli kucağını açamayan babanı affet demiyorum. Diyemem Leyla, utanırım. İnsanoğlu hırs yumağıdır, azıyla yetinmez, çoğuyla doymaz. Bende nefsimin rüzgârına kapıldım Ey Can’ım, didindim, hırpalandım, ama aradığımı kati suretle bulamadım.

Geri dönmeye gücüm varken yüzüm yoktu, yüz bulduğumda cebim boştu. Seni yetim bırakan zalim baban, emri hak vuku bulmadan son bir kez kızını görmek teşnesiyle yanıp tutuşuyor.

Son nefesimi alacak olandan tek arzum budur Leyla, seni görmeden ölmekten korkarım. Yaşlılığın tezahürünü anlatmaya dimağ yetmez Ey Can’ım, titrek ellerimde tuttuğum bardağın mı hali mi kalmadı yoksa benim canımın mı feri gitti anlamazsın. Öylesine bıkkınım ki, hatalarımdan ders alacak mecalim yok. Bir adım yetecek mezara gitmeye, bir nefes kesecek çilemi, fakat yine de ürkerim sonsuzluğa uçup gitmekten. Geride seni bırakmasaydım, huzurla kapatabilirdim gözlerimi.

Mektubuma son verirken bir hususu iyice anlamanı temenni ediyorum Ciğerim Leyla. Hayat, kimseye küs kalınmayacak kadar uçucu, kimseye dargın geçirmeyecek kadar lütufkâr. Dilerim, yaşlılıktan bunadığını düşündüğün beni, bir mektubuna hasret yollamazsın diğer tarafa.

Ciğerim Leyla; Bağışlayıcı kalbinin gözlerinden öperim.

Vefasız, bir hayrı dokunmayan Baban… 

-Semra Şenol

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü - Victor Hugo 3

Bir İdam Mahkûmunun Son Günü – Victor Hugo

Fransız bir şair ve yazar olan Victor Hugo, 1802 yılında dünyaya gelmiştir. İlk romanı 1831 yılında yazdığı  ‘Notre Dame’in Kamburu’dur. Çok sayıda şiir, piyes ve roman yazarak dünya edebiyatının ölümsüz isimlerinden biri haline gelmiştir.

1861’de yazdığı ‘Sefiller’ romanıyla tüm dikkatleri üstüne çeken Victor Hugo, Paris’te bir kahraman olarak tanınmıştır.

26 yaşındayken kaleme aldığı Bir İdam Mahkûmunun Son Günü roman, adından anlaşıldığı üzere idam cezasını eleştiren, insani ve etik boyutlarını göz önüne koyan bir eserdir. Birinci tekil kişi ben ile yazılan ilk roman özelliğini taşıyan eser, bir çeşit zihinsel otopsi tarzındadır.  Romanı henüz okumayanlar için en güzel alıntıları sizlerle paylaşıyoruz.

Örnek göstermek gerek! Suçluları bekleyen kaderi izleterek onları taklit etmeye kalkışacakları korkutmak gerek!

*

Çok acı !Karşınızda duran ,sizi görüp size bakan ,sizinle konuşan ,sizi cevaplayan,fakat sizi tanımayan birini dünyanın yegane varlığı olarak tutkulu bir şekilde ,bütün kalbinizle sevmek !

*

İşte hiçbiri benden nefret etmeyen , hepsi benim için üzülen ve isteseler kurtarabilecek olan bu adamlar babana bunu yapacaklar. Marie, beni öldürecekler, bunu anlıyor musun ? Hem de her şeyin düzene girmesi için törenle, soğukkanlılıkla! Aman Tanrım !

*

Bencilliklerin oluşturduğu bir bileşim en güzel toplumsal birliktelikleri yozlaştırıp yok eder.

*

Bazı anlar oluyor ki insan bir saç teliyle bir zinciri kırabileceğine inanıyor.

*

Delilik insanı yaşatır derler; en azından akıl acı çekmez; uyur, ölü gibi yaşar.

Teşekkürler, sonunda bittiğin için. 4

Teşekkürler, sonunda bittiğin için.

 

İnsan bu, kolay hazmedemiyor sevilmediğini. Eskiye dönmek, yine duymak için o iki kelimeyi, hissetmek istiyor aynı heyecanı gözlerinde.
Kabullenişin önünde ki inkar kötücül bir yara gibi.
Söküp atamadıkça yapıştırdığın yara bantlarını bir bir etkisiz hale getiriyor .
İyileşmeden, iyiymiş rolü kesiyorsun.
Bunu nerden bildiğimi uzun uzadıya örneklendirmeyeceğim.
Bir vardı bir yoktu hepsi bu.
Sevdin ama bitti, sevdim ama gitti.
İnkar yeterince olgunlaşıp büyüdüğünde çoktan maziye karıştığımızı, olmasını umut ettiğim hayallerle yaşadığımı idrak ettim öncelikle.
Bu da bir nevi dönüm noktasıydı benim adıma.
Hepimiz düşmüyor muyuz bu tarz yanılgıların aldatıcı güzelliğine .
Hayallerimizde yaşattıklarımızı gerçek hayata empoze etmeye uğraşmıyor muyuz?
Olmadığında ise yerle yeksan, gökle yer arası bir yerde kaybolabiliyoruz.
Geç oldu lakin sonunda uyandım inkarımdan, ve zoraki sevgi bağımdan.
Bağışla; bir müddet oyaladım seni, gitmek için can atarken. Halbuki zihnen çoktan uzaklaşmıştın.
Ve tekrar teşekkürler, harcanan duygulara ortaklık ettiğin için…

 

-Semra Şenol

Çapraz Bağlarımdan Sev 5

Çapraz Bağlarımdan Sev

Çapraz Bağlarımdan Sev

Dur, bu kadar acele etme.  Seni seveceğime söz veremem, ancak kalbini kırmayacağımı söyleyebilirim.  Bana gücenmeden önce söyleyeceklerimi bir dinlemelisin. Aşikâr olanı kimseden saklayacak halim yok, ben hayalindeki kusursuz sevgili değilim.

Nazik sözlerimin etkisinde kaldığını görebiliyorum, fakat bundan daha fazlasıyım.  Gelgitlerimi fark edemiyorsan iyice yanıma sokul, bir yanımın ne kadar asi ve bıçkın, diğer yanımınsa karamsar bir duygusallıkta olduğunu görebilirsin.

Bu bile seni ikna etmiyorsa düşüncelerime sız.  Evet, benim dünyam hissettiklerimden öte realist düşüncelerimin doğduğu zihnimde canlanıyor.  Ben sadece dış görüntüsü cafcaflı bir hediye paketi değilim.  Kötü sürprizler barındıran, yeri geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayan, yolunda gitmeyen durumlarda karalar bağlayıp oturacak kadar gerçekçiyim.

Toz pembe hayallerinde formunu verdiğin o gösterişli kişi asla vazgeçmeyen, tuttuğunu koparan birisi.  Kokusunun mükemmel, sözlerinin hep büyüleyici olduğundan eminim.  Ama o kişi ben değilim! Her şeyi bir kenara bırak ellerimin ne kadar sert ve pürüzlü olduğunu gör, dilim bile ortamını bulduğunda jargonunu değiştiriyor.

Bana kalıbını bulduğunda şeklini alan bir su gibi bak, ruh halime göre bazen çağlıyor kükrüyor, bazen de ölü bir deniz gibi sakin ve sıkıcı oluyorum.  Beni seveceksen gözlüklerini çıkarıp bak yüzüme, olmadığım birinin kıyafetini giymemi bekleme.

Karmaşık iç içe geçmiş çapraz bağlarımdan tutup çözmeye kalkışma, bir bütün olduğumu kabullen.  Söz vermiyorum, içimdeki günü birlik yalnızlığa dokunduğunda seveceğim seni…

 

-Semra Şenol

 

Aşk Diye… 6

Aşk Diye…

Döksem içimi sana, beni anlattıklarımın ötesinde duyumsayabilir misin?  Başını öyle nazikçe sallama, minik bahar çiçekleri gibi yüzüne dağılan çillerine hayranım.  Sensiz gecelerde başım yastığa değdiğinde içimi kaplayan hüzün, pencereden süzülen ayın taraçasına benzer.

Gonca gülün tomurcuklanması gibi gülüşünü düşledikçe yüceldim.  Şeffaf ellerine layığım artık, yüreğim dip bucak sen dolu.  Mahperi’m, dolunayın öteki yüzü sevgilim.  Saçlarında oynaşan kelebekleri, gözlerinde ışıldayan haleleri severim.

Yâdıma koysam seni dimağım isyan edercesine adını haykırır, böyle sevmek ne mümkün diye.  Kavuşmak hülyasına kapıldım kapılalı başka bir adamım, adımlarım hep sana çıkan yolları arşınlar.  Dünya elinde bir garip yolcuyum derken henüz farkında değildim aşkın mevcudiyetini.  Sevdim seveli, gönlümün bağında derlendi otağın.

İkiye böldüğüm ekmeğime, yemeğime ektiğim tuza, demlediğim çayıma iştirak et.  Aşk diye dokunmayalım birbirimize, kızılcık şerbeti dudaklarına bakayım.  İncecik boynunu büküver yine, utangaç gülümsemende kendimi bulayım.

Ah; bir geliver gece düşlerime, gaibim olma.  Bir hayale aldanmadığımı, aşikâr güzelliğini kendimin uydurmadığına ikna et beni.  Bin bir dertle imtihan etme, ellerimizin yabancılığı kayboluversin…

 

-Semra Şenol

AŞKIN TÜKENİŞİ 7

AŞKIN TÜKENİŞİ

 

İçimizi öfkeyle dolduran günler ürkekçe geçerken, kaygılı bakışlarımız birbirimize değmekten korkaktı.  Tuzak kuracak dermanımız yoktu, tenlerimize dokunmadan geçen geceleri konuşmadan rafa kaldırdık.  İkimizde biliyorduk bana kalırsa, bizi bir zamanlar bulutlar üstünde dolandıran o hislerin sona erdiğini.  Alışılmış, ezberi tamamlanmış bir kitap gibiydik.  Yan yana uyuyorduk ancak aramızdan yığınla yıl geçmiş gibiydi.  Muktedirdik birbirimize, dokunuşlarımız evvel ki kadar telaşlı ve heyecanlı değildi. Anlaşılan biz heyecanımızı ilk önce kaybettik. Terennüm eden sesine olan aşinalığım ne ara bıkkınlığa, usanmış bir ruha döndü fark edemedim.  Sende merak etmez olmuştun rutin minvalimi, her akşam aynı sofrada oturduk iki çift lakırdı edemeden tabaklarımızı boşalttık.

Bir şeyleri tüketmiştik duyumsuyorduk bu hissi, hatta parmak uçlarımızla dokunabileceğimiz bir raddedeydi somut tükenişimiz. Çok hoşlandık birbirimizden, çok sevdik, güzel bir yol arkadaşlığı edindik.  Kalplerimizi kıracak sözler etmedik, küskün bir gün bile geçirmedik.  Kafanın içini görebiliyordum orada başka biri, bana tercih ettiğin biri yoktu.  Aldatmazdık birbirimizi, zira bende senden başkasına sürmedim gözlerimi.

Aslı bizdeyken nüshalara indirgedik anılarımızı, bana en çok koyanda buydu.  Şimdiyi değil dünü özlüyordum sende.  Biz bir olurken değiştik, iyileştirmeden belki de yaralarımızı kaynaştırdık.  Hata mıydı aynı evin içinde aşkın her halini özümsemek.  Kavuştuk diye meşk olduk, kavuşmasak da aşk mı olsaydı adımız?

Senin de aynı düşüncelerde olduğunu bana bakışındaki sükûnette görebiliyorum.  Ne yöne sapacağımızı şaşırdık, ayrılık bir bahane miydi biten sevgimize. Aynı duvarlar içindeyiz, çıkmak istiyoruz ancak çıkmak bize pişmanlık getirirse diye ödümüz kopuyor.  Bu anafor içinde birbirimizin etrafında dönüp duruyoruz.  Senin de en az benim kadar fedakârlık ettiğini göz ardı edemem, uğraştık her daim yan yana kalmaya sabır gösterdik.

Nihayetinde buradayız, dizlerimiz birbirine değmeden aynı koltukta farklı safları tutuyoruz.  Korkmadan söyleyelim mi; tükenişimize illa bir neden olması gerekmiyor, duygularımız ömür boyu sürecek diye kontrat imzalamadık.  Dök bana içini, beni artık sevemediğini yüzüme söyle.  Aynı dürüstlükle bende sana seni eskiden daha çok sevdiğimi söyleyeceğim.  Her zamanki gibi anlayışla karşılayacağız birbirimizi.  Biz senle çok güzel anlar paylaştık, yüce bir sevgiyi bölüştük, bedenlerimizden çok ruhumuzla seviştik.  Neden güzel başladığımız gibi güzelce bitirmeyelim ki!

 

-Semra Şenol

Deli Gömleğinde Bir Gece… 8

Deli Gömleğinde Bir Gece…

 

Üzerime atılmış ağın içinde debeleniyorum.  İlkbaharları arkamda bırakışım, hüznü yanıma katık edişimin üzerinden ne kadar geçti? İçimdeki ölgün rüzgarların fısıltısı, kafayı sıyırdığımı sezinliyorum. Bu farkındalık içimdeki henüz rengini ve nesnelliğini yitirmemiş doğrularıma takılıyor.  İçgüdüsel olarak cismen yaşamadığım kanaatine varıyorum.  Ağzımdan ne bir of, ne de ah çıkıyor!

Bir şekilde yalıtılmış benliğimle baş başa kaldıkça insanların yaşantısında yontu olarak kaldığımı deneyimliyorum.  Ne bir eksik ne bir fazla, eşgüdümlü kara deliğim boyutlar arası birçok erdemi içine çekiyor.  Yaşamak diye adlandırdıkları sürgünde, diğerlerinin gösteri başarı gösterememe ezinciyle, gönül borçlarımı çoğaltıyorum.

Bir adım kadar yakınım gerçeğe, bir adım uzağım kendime.  Aydınlık gölgemi deler geçerken, dilimdeki yavan tadın sorumlusu sigara içmem değildi. Kelimelerin, söylenmemiş cümlelerin ağır özü dilimin altında birikince ortaya yutulmaz bir tat çıkışındandı belki de.

Karamsar kişiliğimle örtüşmeyen bedenim, kendime verdiğim zararın belirtisi olarak hatırlatıcı bir saat gibi tekliyor.  Bir son arıyorum, içsel kavramların ötesinde ruhumu satacağım bir hesaplaşma.  Karşılıklı çatışmayla ateş kes yapılsa dahi teslim olurken ölmek, ölürken savaşmak zorundayım.

Savaş ve barış, iç içe geçtiğinde bilincimin gerilerinde kollarıma deli gömleği giydirilerek yere uzatılıyorum.  Danışanım yok, duvarların görünmez deliklerinden kandamlaları ayaklarımın altında. Sonsuz bekleyişimde içten içe çürümekte bir çınar ağacı gibi nereye devrileceğimi kestiremiyorum.

Islak, soğuğun işitilmez donukluğu ve yakıcı sıcağın ışıkları içimdeki benin ortasından geçiyor. Bir adım ötemde evlat ediniyorum çocukluğumu, bir adım gerimde ciğerlerini söküyorum geleceğin…

 

-Semra Şenol

 

 

Konu Sen Değildin 9

Konu Sen Değildin

Konu Sen Değildin

Dinleme, sen bakma gözlerime.

Nasıl söylerim bakışlarına acizliğimi?

Bir tek ben kalayım derken binlerce parçaya bölündüğümü.

Dokunduğun yerler kanarken, olukların açıldığını görmedin mi?

Gördünse de aldırış etmedin, tırnakların etimin içindeydi.

Ruhun ruhumun gardiyanı, nefesin ikinci zehrimdi.

Babil kuşları gibi yere inmeden sevdim,

Tutulmasaydım gönlüm uçmaya devam ederdi.

Denizleri ormanları bırakırdım, üstünden kayarcasına.

Bakma, ağzından dökülenlere küskünüm.

Hicranla gelmem sana merak ettiğin buysa!

 

Doğruyu söylüyorum kimseyi kendim kadar kandırmadım.

Uzakları uzak ettiğim günden beridir bi’haberim yüreğinden.

Haram etmedim akıttığım yaşları, aksın gitsin işte!

Verilen geri alınmaz bende, sahi ne kadar ederdi nazik cümlelerim?

Ederinden az mı kaldım acaba, takas götürmeyecek malındım.

Duydum çoktan yerimi doldurduğunu.

Yanmadı içim desem de inanmazsın.

İnan ya da inanma, peşine düştüğüm sen miydin ki?

Gülerken kısılan gözlerini sevmiştim ben senin.

Konu hiçbir zaman sen değildin, bahsi geçen bendim.

Kalbim bilmeseydi sevmeyi, sevilir misin sanıyordun!

 

-Semra Şenol

 

 

Kimsesizler Durağı 10

Kimsesizler Durağı

Kimsesizler Durağı

Önce yağmur yağdı, sonra gök kuşağı çıkageldi.

Kimsesizlerin durup dinlendiği durağı, düşünmeden geçip gitti.

Yüklüydü, omuzlarına asılan ıslaklığın kokusu rutubetli.

Ceketinin üsten ikinci düğmesi noksandı,

Suretini kaplayan kırışıklarda, geçmişin karabasanları raks ediyordu.

 

Kuru öksürükleri yılgındı, fazlasıyla üzgün bakardı bakışları.

Kalabalıklar arasında yaşayamazdı hâlbuki.

Rıhtımda demirleyen balıkçı teknelerine el sallardı,

Geceleyin yıldızları izlemek için duraksardı, çıplak gök yüzlü sokaklarda.

Üstünde daima ince, deliklerle dolu ceketi sarkardı.

 

Birkaç kadehle avunmasını bilirdi güya, şişenin dibini bulmadan hemen önce.

Uykusunda sayıkladığı ismi, ağzına almaktan kaçınırdı.

Utanırdı halinden, eğer bir gün bir sokak köşesinde rast gelseydiler.

Kirli ellerini arkasına saklayacağını, birbirine karışan saçı sakalına katiyen dokunmayacağını tahmin ederdi.

Hırpani giysilerinden, yaşlılığın bulaştığı bedeninden,

Ve dahası örümcek ağlarıyla kaplanan beyninden çekinirdi.

 

Ne eskiyi diriltebilirdi, ne de gençliğini geri kazanabilirdi.

Bir ölmek kalmıştı geriye, tıpkı bir sığıntı gibi köşeye sinerek,

Dünyayı kaybettiği delikte bırakacak mütevazı şekilde gidebilmek.

Cisme bürünen bedeninden başka koyup da arkada bırakacağı ne vardı ki;

Kimsesizler durağının tek sakiniydi, mecburi varlığını yüklemeden silinebilirdi…

 – Semra Şenol