Etiket arşivi: Düz yazı

Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim… 1

Seni Sevdim, Seni Seviyorum, Seni Seveceğim…

Uyuyorsun, uyumanı istemiştim. Hayır, uyumanı değil hep benim göğsümde uyumanı istemiştim. Hayat bize bu şansı verdi, kısacık da olsa bir şekilde yaşamına dahil olma mutluluğunu yakaladım. Aşktan konuşmaktan utanırım bilirsin, fakat bu sefer kalem tutan elim hiç tereddüt etmiyor. Yazılacak o kadar çok şey var ki, paylaştığımız o kadar güzel anlar var ki hiç birine değinmeden geçmemek için uğraşmak istiyorum.

Şu an uyuyorsun, yanımdasın, yanındayım. Keşke hep böyle olabileceğine inansam. Şartlar ve koşullar altında elimden gelenin fazlasını yaptım, senin için yaşamaya gayret ediyorum. Yine de ömrümün sayılı günleri beni teker teker terk ediyor. Korkuyla tutunuyorum kalan günlerime, sayılı gün tez geçer diyorlardı. Hakikaten su gibi akan zamanla baş edemiyoruz.

Medet umduğum mucizeler de bitti, menfur bir hastalık ciğerlerimi günden güne kaplıyor. Öyle ki kokunu içime çektikçe daralan göğsümü fark etme diye arkamı dönüyorum. Tek temennim benden sonra da yaşayabileceğini bilmek, dünyanın tadını bensiz de çıkartabilirsin.

Buna inanmak istiyorum, ne olur inancımı zedeleme. Aşkımız bu denli güçlü, bu denli mutluluk doluyken son nefesimde tek dileğim uzun bir hayat yaşaman. Ölene dek kavlimizi bozmadım bunu unutma. Şu satırları titreyen elimle yazarken bile seni hala ölümüne seviyorum. Korkarım bu yakında gerçekleşecek, hiç var olmamış gibi bir anda silinip gideceğim.

Aklıma hep seni ilk kez gördüğüm, ilk kez gülümsemenle ısındığım o kutlu anı geliyor. Tebessüm etmeden duramıyorum, kalbimin ne kadar da büyük olduğunu öğrenmiştim. Karşımda duruyordun yabancı gözlerin yolunu ararken beni görmüştün. Sana doğru bozulmaz bir çekimle yürürken inan bana yüreğim heyecanla sıkışıyordu.

O kadar doğru, o kadar doğruyduk ki bu kadar sevmenin imkansız olduğunu düşünmüştüm. Beni haksız çıkardığın için teşekkür ederim, sığındığım en güzel yerdin. Ama artık gitmem gerekiyor yanında kalamam. Kalmak için canımı ortaya koysam da bir hükmü olmayacak. Hasta yatağım da tuttuğun elimi unutmayacağım, özverili sevgini kalbimde mühürleyeceğim.

Son nefesim ol demiştim hatırlıyor musun? Son nefesime tanık olacağın için özür dilerim. Bu işi seni üzmeden yapabilme şansımın olmasını diliyordum. Yakında, çok yakında soluğum tükenecek ve elini tutamayacağım.

Beni dikkatle dinle;

Bir sabah yanında olmayacağım, bir hatıra gibi aklında ve yüreğinde kalacağım. Mutlu ve güzel bir şekilde yaşamalısın, ağlayabilirsin ama çok ağlama.

Seni sevdim,

Seni seviyorum,

Seni seveceğim….

-Semra Şenol

ANNEYE ÖZÜR! 2

ANNEYE ÖZÜR!

 

Bir kadın sevdim; kucağı ana olan, bakışı sevgiliye dönüşen. Güneşi üstüne topladığında yüreğimi kamaştıran, bade gözleriyle zulmeden bir kadın sevdim.  Kimseye söylemedim içimde zuhur eden yangını, açık edemezdim. Kenarı köşesi tıraşlanmış bir sır gibi saklamayı yeğlerken, kamaştıran gülümsemesine susuverdim.

Onu her manaya gelebilecek şekilde sevdim, dünya üzerindeki tüm diller bu sevgiyi karşılayacak bir kelimeye sahip değildi.  Adına anne demişlerdi ancak boyutları aşan bir güce sahipti.  Mis kokan ellerinde bin türlü çiçeğin özü saklıyken hangi parfümle yıkansa kokusunu takip ederdim.  İçimde sakladığım küçük çocuğu bir tek ona adamıştım.  Bu kadın ki, hayatımın her anında onun tarafından kabul edilip taktir edilmek istediğimdi.

Bak Anne, bu kez seni sevdiğimi utanmadan söyleyebiliyorum. Yüreğimdeki ezinç henüz ağzıma ulaşmadı, çekimser kalmayacağım bu sefer. Geçmişin kahve tonlu hatıralarındaki gibi direnç göstermeyeceğim.  Bir anne nasıl sevilir sorusuna gücenmeyeceğim. Hikayemiz bitmedi, ben hala kundağıyla kollarının arasında yatan çocuğum.

Sen tarafından, özellik senin gözünde büyük bir insan olarak benimsenmek için çalışacağım. Her hatamı görmezden gelirken, senin gurur kaynağın olma isteğimi sürdüreceğim. Küçük oyunlarda kaybettiğim kişiliğimi hasletime verip, sana veremediğim değerin yekpare acısını sinemde yücelteceğim.

Bir anne nasıl yitirilir, nasıl yok olur demeyeceğim. Anne seni sevdiğimi söyledikçe kadim hayatını, bu hayatın yaşamım da olan önemini vurgulayacağım. Zaman makarasını geriye sarabilsem keşke, keza mefhumumu kaybetmeden önce sana sarılabilirdim. Ayaklarına kapanır özür dilerken, şu an bile sana ihtiyacım olduğunu itiraf ederdim.

Bütün çocukların her yaşta, her süreçte ve dönemde annesine olan gereksinimi fark ettiğimi söylerdim.  Tecrübeyle sabit olan yanlışlarımı sana mal etmeden üstlendiğimi, dünya üzerinde sevdiğim ilk kadın olduğunu kıvançla söylerdim.

Seni hep sevdim anne, bunu söylemekte geç kaldığım için affedebilir misin beni?

 

-SEMRA ŞENOL
Kim celladına bu şerefi bahşeder! 3

Kim celladına bu şerefi bahşeder!

Seni Bırakacağım

Üzgünüm ama artık devam edemiyorum. Yarım kalmasın diye, mutlu bir son hayaliyle içimde barındırdığım sevgiden gitme vakti.  Kapımın önündeki ayrılık öyle ısrarcı ki, nasıl hissettiğimi nerden bileceksin. Bu noktaya gelmezden önce nasıl kaçtığımı, hangi odalara kapanıp feryatlar kopardığımı nasıl bileceksin.

Yoruldum, yorgunluğum dilde değil anla. Zihnimdeki karıncalanma, yüreğimin mengene içindeki ezilme sesi ve umarsızca devam eden gözyaşları. Hangisi daha çok yordu dersen, ıssız gecelerin ortasında cenin pozisyonunda ağladığım anlarımı sana nasıl anlatayım.  Nerden bileceksin bu yarım hikâyenin acısını? Kan revan gölüne dönen kalbimin üstünde çıplak ayaklarınla yürürken, pınarımı kuruttun.

Sol yanımı boş bıraktırdın, ki bir tek sen kadarlık yer vardı. Soğuk ve umarsız bakışlarınla duvar gibi durdun önümde.  Ne gücüm yetti sana, nede sesimi duydun!

Çıkmazım oldun, pamuklara sardığım en büyük aldatmacaydın.  Boynuma doladığın ipek urgan elindeyken, bırakamam diye avundun.  Kim celladına bu şerefi bahşeder bir düşün. İçimizdeki bağ çözülürken, önemsiz gördüğün sevgimi kurup kurup bozdun. Kalbim attığı sürece azmettim seni sevmeye, katilim olursun dedim ama nafile kandırdın aşk diye.

Kim seni ben kadar sevebilirdi, kim ağrıyan yanını baş tacı yapar dermanını saklardı.  Bir ben, bir tek ben yara bere içinde gelirdim sana. Ellerim titrerken, ışığına tutulan pervane misali yakardım kanatlarımı.

Yemin ediyorum ki seni bırakacağım. Ciğerim pare pare olsa da, başımı al kanlar bürüse de, yıldızlarım gökten düşse de bırakacağım.  Varsın talan olup ziyan olsun yürek, kim bilecek ruhumun çürüdüğünü.  Kim duyacak sol yanımın feryadını, kim görecek buza dönen ellerimi.

Sonum olmadın, olmayacaksın. Boynumdaki urganı, kalbime geçirdiğin kapanı söküp atacağım. Tırnaklarım paralanacakmış, parmaklarım kopacakmış neyime, göz görür mü bu saatten sonra!

Seni bırakacağım, evveliyatım oldun diye hüküm süremezsin sinemde. Merhem getirme, sen bende tükenmiş bir yanıltmaca, kör bir sızı olarak kalacaksın…

 

-Semra Şenol

 

 

Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin 4

Her İnsanın Sevilmeyeceğini Gösterdin

 

Cesaretim yoktu kötü sözlerimde, işin aslı yazılarımda anlattım ya derdimi.  Bakma sen bana, dilimin yangını müsaade etmez konuşmama. Dün gece yazdığım mektubu sana yollamamak, gönlümdeki acıyı yırtıp atmak için can çekişiyorum.

Pişmanım. Bunun başka bir izahı yok, ne desem ne yapsam karşılanmamış bir feryadın içinde tükenmeye devam ediyorum.  Kalem elime ağır gelirken, gökyüzünün karardığı anlarda sana sığındım.  Yanımda yoktun, yanımda hiç olmadın.  Mutlu değildim, hiç mutlu olmadım.  Üzüntüm daima boyumu aştı, ama hep gururuma sarıldım.

Gururum beni ayakta tutan yegane ateşti, mantığımı körükledikçe kanayan yüreğimin sesini kısabildim.  Yine de geriye baktığımda aptallık ettiğimin farkındayım. Mutlu sayılmazdım, bundan ötürü hep seni suçlamayı, sana kusur bulmayı öğrendim.

Haklı yada haksız beni sevmedin.  Bende bunun için kızgındım, başka tenlere sokuldukça beni sevmeyişine lanet ettim. Bir başkası olsaydı inan daha az acıtacaktı. Bir sebep verecektin kalbime, beni sevmeyişine bir bahane bulacaktım. Ekmekle su gibi tutunacaktım, günün birinde özümseyecek asla o kişi olmayacağımı kabullenecektim.

Kalbin boştu, bakışların sıcacıktı. Gülümsemen güneş gibi ışıldarken nasıl kalbim umuda kapılmazdı. Kısa bir an için elini kalbime götürdüğünde ümitlerim bir selvi ağacı gibi göklere yükseldi. Dedim; işte bu gün bu dakikadan itibaren beni sevecek. Damağımda kalacak kısacık bir mutluluk lütfetmişsin meğer. Dudaklarımı dudaklarına verdiğimde geri çekilmedin, kokum kokuna karışırken soluğumu yuttun.  Telaşlı, bir o kadar nazik sevişirken bedenin kollarımın arasındaydı.  Sandım ki benimsin, bana aitsin.

Ne büyük yanılgı, ne büyük hayal kırıklığı! Arzularımız yatıştığında tutkunun kol gezdiği gözlerin parıltısını kaybetti.  Kıyafetlerimiz henüz üstümüze geçmeden uzaklaştın benden, bir an için yan yanayken bir anda aramızda kat edilmesi gereken mesafeler vardı.  Bir vebaymışım gibi uzaklaştın benden, ihtirasımı ve aşkımı paylaştıktan hemen sonra terk ettin. Bir gecelik bir ilişki olarak gördüğün sevgimi göz ardı edebildin. Ölsem dahi unutamayacağım bir anı verirken, ömür boyu taşıyacağım bir acı verdin aynı zamanda.

Her insanın sevilmeyeceğini bana gösterdin.  Tecrübesizliğimi yüzüme vurdun çünkü sen benim içimi ısıtan ilk aşktın.  Sonu mutlu bitmeyecek bir masal anlatmış oldun bana, kimseye söylemeyeceğim için için yanan bir kor bıraktın yüreğime.

Mektubum gönlümün feryadıyla dolarken aşkımı güz yaptığın diye ah etmedim.  Nasıl edecektim ki? Nefesimde yaşamayı istemedin, hissetmedin duygularımın denkliğini. Şimdiyse aramıza bir okyanus sokarken, aciz hayallerimin altında kalan bendim…

 

-Semra Şenol

Teşekkürler, sonunda bittiğin için. 5

Teşekkürler, sonunda bittiğin için.

 

İnsan bu, kolay hazmedemiyor sevilmediğini. Eskiye dönmek, yine duymak için o iki kelimeyi, hissetmek istiyor aynı heyecanı gözlerinde.
Kabullenişin önünde ki inkar kötücül bir yara gibi.
Söküp atamadıkça yapıştırdığın yara bantlarını bir bir etkisiz hale getiriyor .
İyileşmeden, iyiymiş rolü kesiyorsun.
Bunu nerden bildiğimi uzun uzadıya örneklendirmeyeceğim.
Bir vardı bir yoktu hepsi bu.
Sevdin ama bitti, sevdim ama gitti.
İnkar yeterince olgunlaşıp büyüdüğünde çoktan maziye karıştığımızı, olmasını umut ettiğim hayallerle yaşadığımı idrak ettim öncelikle.
Bu da bir nevi dönüm noktasıydı benim adıma.
Hepimiz düşmüyor muyuz bu tarz yanılgıların aldatıcı güzelliğine .
Hayallerimizde yaşattıklarımızı gerçek hayata empoze etmeye uğraşmıyor muyuz?
Olmadığında ise yerle yeksan, gökle yer arası bir yerde kaybolabiliyoruz.
Geç oldu lakin sonunda uyandım inkarımdan, ve zoraki sevgi bağımdan.
Bağışla; bir müddet oyaladım seni, gitmek için can atarken. Halbuki zihnen çoktan uzaklaşmıştın.
Ve tekrar teşekkürler, harcanan duygulara ortaklık ettiğin için…

 

-Semra Şenol

Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı 6

Günümüz Hezeyanlarında Güven Sorunsalı

 

Balkanlardan gelen soğuk hava gibi, günümüz şartlarında insanlar arasında esen sert rüzgârlar her birimizi ayrı bir bölgeye savurdu.  Kişisel alanlarımıza ne kadar kalın setler çekersek çekelim, bir diğerinin menfaatine bulaşmadan özel alanlarımızı korumak yükümlülüğündeyiz.

Peki, güven kelimesinin manasına şöyle bir göz atmaya ne dersiniz? Korku, çekinme ve kuşku duymadan inanma ve bağlanma duygusuna güven adını veriliyor. İnsan ilişkilerinde önemli bir yer tutan güven hissi, 20. Yüzyılın başlarından itibaren ötekileştirilmiş ve yabancılaştırılmış bir terimden ibaret olmadı mı?

Gözlerine siyah bir kumaş bağlayıp, kollarını açarak kendini arkaya bırakabiliyor musun? Düşmeyeceğinden emin olarak, yüz üstü bırakılmayacağından kuş duymadan güven duyguna güvenebilir misin? Bu soruyu eski dönemlerde sormuş olsaydık, cevabınız kuvvetle ihtimal evet olacağı aşikardı. Amma velakin günümüze gelindiğinde kardeşin kardeşe, ananın babaya düştüğü bir devirde yaşadığımızı da inkar edemeyiz.

Toplumda yaşayan insanlar arasında elzem bir ihtiyaç olarak görülen güven, ne yazık ki çağdaş dünyanın en büyük günahlarından bir olarak görülmekte.  Güven sorunsalı ikili ilişkilerde dâhil olmak üzere günlük hayatımızı çevreleyen sosyal yaşantımızı da kuşatmış durumda.

Güven sorunsalını aşmak kayıtsız şartsız birine bağlanmaktan geçer, koşullar sağlansa dahi bir noktayı unutmamak gerekir.  İnsanlar yaratılış amacını sorguladığı gibi karşındaki ve yaklaşmak istediği kişileri öncelikle tanımaya odaklanmalıdır.  Tanımak ve özümsemek beraberinde güven duygusunu geliştiren bir eğretileme olarak görülebilir…

 

-Semra Şenol

Ruh Celladı 7

Ruh Celladı

 

Yeni bir dünyaya kafa tutamam.  İçimde ölmeyi bekleyen cellatlarım varken, boğazımdaki dikenli telleri kopartacak gücü bana kim verecek? İnsafsız bir ruh taşımanın eşiğindeyim sanıyordum, halbuki çoktan bir caniye dönüşmüşüm.

Kanlar içindeki ellerim bir can almadı ama çok yürek öldürdü.  Sevdiklerimi kendimden uzaklaştırarak, görmezden gelerek, bilerek yalnızlaşarak sevdiklerimi ölüme terk ettim.  İşin ilginç yanı ise asla pişman olmadım.  Gönlüm böyle istedi, ruhum sivri dişlerini bedenime geçirdi.

Bazı şeyler çok yabancı,

Diller, sözler ve niyetler.

Menfur bir hastalık gibi yabancılar içinde , idamını bekleyen bir cesedim.  Kokum çoktan toprağa karıştı.  Ayak sürüyerek kendi mezarıma yürüyorum, bundan sonra insanı ne yapayım?

Güneşi içimde söndürmüşken, beyaz bulutlar üzerimden uçmaya devam edemez.  Gökyüzünün canlı mavisi çoktan alaca bir koyuya döndü, yıldızlarımı toplayıp çöp torbasına tıktım.  Ölümün soğuğu tenimdeyken, sevgilimin tutkulu kolları beni ısıtmaya yetmez.

Kendi idamına hüküm vermiş bir suçluyum ben! Günahım ise umutlarımı can çekişerek, tamda bağrından vurmak.  Öyle tek darbede öldüremedim ne yazık ki, ümitlerimi boğdum önce.  Hayallerimin içine katıksız, kesif iğrençlikler gömdüm.

Sonu çoktan gelmiş bir mezar sürgünüyüm, kimse bana giyotini örnek göstermesin.  Ben kendi kellemden önce olmayı ret ettiğim insanlığımın başını uçurdum.  Katıksız bir kötüye dönüştüm ve yaşam elimden çalındı.

İyi insanlar yaşayabilesin diye ruhumun ehvenişer kötülüğünü yargılayıp, infaza mecbur ettim…

 

-Semra Şenol

Masallarımdaki  Dünya 8

Masallarımdaki  Dünya

 

Alışırım sanma, ne yapıp ettiysem içimdeki bu biteviye hüznü çıkarıp atamadım.  Masallara inandığım günden bu yana şehrin karanlık ışıklarına kendimi veremiyorum.  Düşlerimde seven ve sevilen biriyim.  Yüzümdeki kırışıklar henüz görünmüyor, gözlerimdeki ışıltı yıldızlarla yarışıyor.  Nefti yeşili çimenlerde sere serpe uzanıyorum, tamah etmiyorum ne saraya nede hanlara.  Bir garip dervişim, yüreğimin bilgeliği bedensel arzularımın ötesine geçiyor.

Dumanı tüten bir bardak çaya, iki çift tatlı söze bulut olup uçuveriyorum. Dünya üzerindeki zalimliklerden, yıkanmamış günahlardan, tüm o zulümlerden uzağım.  Köşe bucak saklıyorum tertemiz masallarımı.  Kirli eller uzanamaz, kıymet bilmeyen dokunamaz.

Kışlar yaz, kuraklar vahaya dönüşür düşlerimde.  Kimsenin başı eğik değildir, insanlar gerçek gülümsemelerini saklamazlar.  Çiçekler renk cümbüşüyle balkonlarımızda açar, dağlar bir nefes yakınlığında pencereme konar.

Bu bir rüyaysa farz edin ki uyanmıyorum. Gönül indirdiğim dertlerimi bir çuvala tıkıp nehrin soğuk sularına bırakıyorum.  Görmüyorum kirli düşünceleri, duymuyorum yürek yakan yalanları.  Bir başı mağrur masallarıma dönüyorum.

Barış adına yapılan savaşları gökyüzünden izliyorum.  Kan ve gözyaşıyla yıkanmış toprak parçalarına empati duymuyorum.  Nasılsa benim el değmemiş düşlerim bâki, inancım henüz yitip gitmedi…

-Semra Şenol

Çapraz Bağlarımdan Sev 9

Çapraz Bağlarımdan Sev

Çapraz Bağlarımdan Sev

Dur, bu kadar acele etme.  Seni seveceğime söz veremem, ancak kalbini kırmayacağımı söyleyebilirim.  Bana gücenmeden önce söyleyeceklerimi bir dinlemelisin. Aşikâr olanı kimseden saklayacak halim yok, ben hayalindeki kusursuz sevgili değilim.

Nazik sözlerimin etkisinde kaldığını görebiliyorum, fakat bundan daha fazlasıyım.  Gelgitlerimi fark edemiyorsan iyice yanıma sokul, bir yanımın ne kadar asi ve bıçkın, diğer yanımınsa karamsar bir duygusallıkta olduğunu görebilirsin.

Bu bile seni ikna etmiyorsa düşüncelerime sız.  Evet, benim dünyam hissettiklerimden öte realist düşüncelerimin doğduğu zihnimde canlanıyor.  Ben sadece dış görüntüsü cafcaflı bir hediye paketi değilim.  Kötü sürprizler barındıran, yeri geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayan, yolunda gitmeyen durumlarda karalar bağlayıp oturacak kadar gerçekçiyim.

Toz pembe hayallerinde formunu verdiğin o gösterişli kişi asla vazgeçmeyen, tuttuğunu koparan birisi.  Kokusunun mükemmel, sözlerinin hep büyüleyici olduğundan eminim.  Ama o kişi ben değilim! Her şeyi bir kenara bırak ellerimin ne kadar sert ve pürüzlü olduğunu gör, dilim bile ortamını bulduğunda jargonunu değiştiriyor.

Bana kalıbını bulduğunda şeklini alan bir su gibi bak, ruh halime göre bazen çağlıyor kükrüyor, bazen de ölü bir deniz gibi sakin ve sıkıcı oluyorum.  Beni seveceksen gözlüklerini çıkarıp bak yüzüme, olmadığım birinin kıyafetini giymemi bekleme.

Karmaşık iç içe geçmiş çapraz bağlarımdan tutup çözmeye kalkışma, bir bütün olduğumu kabullen.  Söz vermiyorum, içimdeki günü birlik yalnızlığa dokunduğunda seveceğim seni…

 

-Semra Şenol

 

Deli Gömleğinde Bir Gece… 10

Deli Gömleğinde Bir Gece…

 

Üzerime atılmış ağın içinde debeleniyorum.  İlkbaharları arkamda bırakışım, hüznü yanıma katık edişimin üzerinden ne kadar geçti? İçimdeki ölgün rüzgarların fısıltısı, kafayı sıyırdığımı sezinliyorum. Bu farkındalık içimdeki henüz rengini ve nesnelliğini yitirmemiş doğrularıma takılıyor.  İçgüdüsel olarak cismen yaşamadığım kanaatine varıyorum.  Ağzımdan ne bir of, ne de ah çıkıyor!

Bir şekilde yalıtılmış benliğimle baş başa kaldıkça insanların yaşantısında yontu olarak kaldığımı deneyimliyorum.  Ne bir eksik ne bir fazla, eşgüdümlü kara deliğim boyutlar arası birçok erdemi içine çekiyor.  Yaşamak diye adlandırdıkları sürgünde, diğerlerinin gösteri başarı gösterememe ezinciyle, gönül borçlarımı çoğaltıyorum.

Bir adım kadar yakınım gerçeğe, bir adım uzağım kendime.  Aydınlık gölgemi deler geçerken, dilimdeki yavan tadın sorumlusu sigara içmem değildi. Kelimelerin, söylenmemiş cümlelerin ağır özü dilimin altında birikince ortaya yutulmaz bir tat çıkışındandı belki de.

Karamsar kişiliğimle örtüşmeyen bedenim, kendime verdiğim zararın belirtisi olarak hatırlatıcı bir saat gibi tekliyor.  Bir son arıyorum, içsel kavramların ötesinde ruhumu satacağım bir hesaplaşma.  Karşılıklı çatışmayla ateş kes yapılsa dahi teslim olurken ölmek, ölürken savaşmak zorundayım.

Savaş ve barış, iç içe geçtiğinde bilincimin gerilerinde kollarıma deli gömleği giydirilerek yere uzatılıyorum.  Danışanım yok, duvarların görünmez deliklerinden kandamlaları ayaklarımın altında. Sonsuz bekleyişimde içten içe çürümekte bir çınar ağacı gibi nereye devrileceğimi kestiremiyorum.

Islak, soğuğun işitilmez donukluğu ve yakıcı sıcağın ışıkları içimdeki benin ortasından geçiyor. Bir adım ötemde evlat ediniyorum çocukluğumu, bir adım gerimde ciğerlerini söküyorum geleceğin…

 

-Semra Şenol