Etiket arşivi: Cemal Süreya

Sevmek, Ne Uzun Kelime! -Cemal Süreya 1

Sevmek, Ne Uzun Kelime! -Cemal Süreya

Dokunulmasa da,

Görülmese de;

Kalpte yer verilir bazısına…

Nedensiz!

Sen…

Aklım ve kalbim arasında kalan,

En güzel çaresizliğimsin!

Gerçi…

Aklıma bile gelmiyorsun artık,

O kadar kalbimdesin ki!

Gözlerinin…

Gözlerinin kahvesinden koy ömrüme…

Kırk yılın hatırına,

Sen kalayım…

Sevmek…

Ne uzun kelime!

Şimdi açsan pencereyi de beklesen,

Sen gelsen.

Olmaz ya hani geliversen.

Hiç bir şey sormasam,

Hiç bir şey söylemesen.

Sussam

Sussan

Sussak

– Cemal Süreya

 

FacebookMastodonEmailShare
Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 2

Cemal Süreya’dan Eşi Zuhal’e Yazdığı ’13 Günün Mektupları’ndan Alıntılar

Şiirlerin duayeni Cemal Süreya’nın en sevdiği, oğlu Memo’dan önce tuttuğu biricik sevgilisi ve eşi Zuhal hanıma yazdığı mektuplardan sizler için altınlar paylaşacağız.

Cemal Süreya karısını özel bir aşkla sevmiş olmasına rağmen çapkınlığıyla da ün salmıştı.  ‘İpekböceği sesli sevgilim’ dediği eşi Zuhal hastalanıp hastanede yattığında, ayrı geçirdikleri her gün için birer mektup kaleme aldı.  Bu mektuplar aşkının, sevginin, özlemin, sadakatinin bir göstergesiydi ona göre, mektupların içine şiirlerini de sığdırmıştı Süreya!

Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 3

Bakın Cemal Süreya, eşine 13 gün boyunca neler yazmış, neler söylemek istemişte satırlara kazımış…

12 Temmuz 1972

Zuhal’im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. “Üçüz, gözüz biz”. Sen de öyle düşünmüyor musun? 

13 Temmuz 1972

Anlamalısın beni, birtakım büyük şeylerin peşindeyim. Bazı iddialarım var, onları gerçekleştirmek istiyorum. Bunun dışında çok şeye niyetim de, vaktim de olmuyor. Bu konuda işte, asıl bu konuda anlamalısın beni. Hiçbir yönden kuşkulanmamalısın benden. Ben ki sana senin şahdamarından daha yakınım, nasıl kuşkulanırsın benden? Destekle beni (zaten hep desteklemişsindir) bak neler yapıyoruz. Nerelerden ne sular akıtıyoruz.

14 Temmuz 1972

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senlen ben aramızdaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum, ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun, ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla’yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin’e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna? 

15 Temmuz 1972

Beni nasıl savunursun sonra. Birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin. Ne sevgilisin sen.
* Ama Aragon’un şu dizesi de bir gerçek: “Göğsüne bastırırken kırar sevdiği şeyi”
* O da var. Kişi kimi zaman çok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da düşüyor. Sevdiği şeyi göğsüne fazlaca bastırırken örseliyor onu. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gerçekten aşkın kaçınılmaz bir gereği mi? Kimi zaman öyle belki. Ama, ben, öyle olmamalı diyorum. İnsani çizgiden sapmamalı. Aşkı insani çizgide bütünlemeli. Mutluluk da, sanırsam, o zaman bütünleniyor. Güven, mutluluğun temelidir. Güven aşkın ve her türlü aşkın, yani cesaretin, yani kavganın temelidir.

Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 4

“Sen birinci hamura basılmış dokuz punto karaktersin. Alın yazımsın, daha doğrusu alın yazımın en okunaklı yerisin.”

 

“Hayat uzun değil sevgilim. Güzel geçirmeliyiz hayatımızı. Sen yanımda ol, gam kasavet çeker gider. Türkülenirim. Mutluluk gelir ılım ılım. Sevda sözlerinin bini bir para.
“Biz koşuyu kaybettikten sonra da koşan atlarız
Seni seviyorum.”

“Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey, başka bir ad bulmak gerek; İçine taşınması gibi bir şey insanın..”

-CEMAL SÜREYA 

FacebookMastodonEmailShare
İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir? 5

İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir?

 

İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir? 6

İkinci Yeni akımı, 1940 öncesi toplumcu gerçekçi kuşağı ve Garipçilere tepki olarak doğmuş bir akımdır.  İkinci Yeni akımı Halk şiirine sırt çeviren, anlamca kapalılık ve somutlara karşı soyutlamayı getirerek şiire farklı bir anlam katmayı hedefler.

Bu akımda yalnızlık duygusu, yenilmiş ve bezmiş ruh hali ve derin boşluk hissi en çok kullanılan temalardır.  Kapalı ve kilitli bir dil tarzını benimseyen İkinci yeni akımcıları, 2. Dünya savaşının neden olduğu yoksulluğa, siyasi dayatmalardan bulanan aydınların yeni kaçış yolu olarak ortaya çıkmıştır.

Türk edebiyatında İkinci Yeni Akımı temsilcileri;

  • Edip Cansever
  • Ülkü Tamer
  • Cemal Süreya
  • İlhan Berk
  • Turgut Uyar
  • Sezai Karakoç
  • Ece Ayhan

Türk edebiyatına yeni bir renk kazandıran İkinci Yeniler anlam bütünlüğü şiir için yeterli değildir inancını savunmuşlardır.  Bu sebepten şiirlerinde konu ve olay gibi olgular yer almaz.  Şiiri ahenk ve ölçü değil musiki ve anlatımdaki zenginlik süsleyip güzelleştirmektedir.

İkinci Yeni akımının şairlerinden en özel şiirleri sizler için bir araya getirdik, dizeleriyle büyüleyen satırlarda duygularınız depreşecek…

Beni Öp Sonra Doğur Beni

Şimdi,

Utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında.

Ovadan Gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan,

Çeviriyor o küçücük güneşimizi.

Taşarak evlerden taraçalardan

Gelip sesime yerleşiyor sesimin esnek baldıranı

Sesimin alaca baldıranı

Ve kuşlara doğru

Fildişi: Rüzgarın tavrı

Dağ: Güneş iskeleti

Tahta heykeller arasında

Denizin yavrusu kocaman

Kan görüyorum taş görüyorum

Bütün heykeller arasında

Karabasan ılık acemi

-Uykusuzluğun sütlü inciri-

Kovanlara sızmıyor.

Annem çok küçükken öldü, beni öp sonra doğur beni.  -Cemal Süreya

*

Güneş Topla Benim İçin

Seher yeli çık dağlara

Güneş topla benim için

Haber ilet dört diyara canım

Güneş topla benim için

Umutların arasından

Kirpiklerin karasından

Döşte bıçak yarasından canım

Güneş topla benim için

Seher yeli yar gözünden

Havadaki kuş izinden

Geceleri gökyüzünden canım

Güneş topla benim için.  – Ülkü Tamer

*

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde

Oysaki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce.  – Edip Cansever

*

Kankentleri

Kan akıyor penceresi karanlık evlerden
Ölü kadınların üstüne tuğlaların üstüne
Denizse aydınlık ve incili ve mavi taşrada
Kana doğru ürkek en güzel yaban balıklar
Bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda
Üst üste yergökyüzüne içki şişelerine

Kan içinde elleri ve obur parmakları
Boşnak değil çocuklar dondurmacılarda
Mezarlı eyüplerde ve deniz kenarlarında
Sarışın kafaları ama analı babalı
Kan akıyor ahşap yapılardan sokaklara sokaklara
Mavi ülkeleri tatsız kısa pantolonlarda

Kan akıyor oluklardan öyle kan
Boyanır batmış gemiler perşembesi
Bir tesbih bir zımba bir yazı makinesi
Çektikçe böyle katil kıralları
Sağrıları tuzlu kara koşumlu atlar
Uyandıkça kan uyandıkça ölü kadınlar sevmesi

Ağaçlarda, gemiler sularında, lokantalarda
Kentlerin kan üstüne kan yaması
Ölü kadınların öpölü çocuklar doğurması
Kuşsuz ve balıksız konsollu odalarda
Çöl olmasa, en dişi kavunlar olmasa
O güneş o eski çocuklar güneşi
Malta damlarında ötede, oralarda.  – Turgut Uyar

*

Mor Külhani

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna

Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan

Taşınır mal helalarında kara kamunun

Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik’te Eski Şair Çıkmazı’nda oturur

Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür

Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta

Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette  herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın

Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga’ya kaçan

Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu

Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler.  -Ece Ayhan

 

FacebookMastodonEmailShare