Döksem içimi sana, beni anlattıklarımın ötesinde duyumsayabilir misin? Başını öyle nazikçe sallama, minik bahar çiçekleri gibi yüzüne dağılan çillerine hayranım. Sensiz gecelerde başım yastığa değdiğinde içimi kaplayan hüzün, pencereden süzülen ayın taraçasına benzer.
Gonca gülün tomurcuklanması gibi gülüşünü düşledikçe yüceldim. Şeffaf ellerine layığım artık, yüreğim dip bucak sen dolu. Mahperi’m, dolunayın öteki yüzü sevgilim. Saçlarında oynaşan kelebekleri, gözlerinde ışıldayan haleleri severim.
Yâdıma koysam seni dimağım isyan edercesine adını haykırır, böyle sevmek ne mümkün diye. Kavuşmak hülyasına kapıldım kapılalı başka bir adamım, adımlarım hep sana çıkan yolları arşınlar. Dünya elinde bir garip yolcuyum derken henüz farkında değildim aşkın mevcudiyetini. Sevdim seveli, gönlümün bağında derlendi otağın.
İkiye böldüğüm ekmeğime, yemeğime ektiğim tuza, demlediğim çayıma iştirak et. Aşk diye dokunmayalım birbirimize, kızılcık şerbeti dudaklarına bakayım. İncecik boynunu büküver yine, utangaç gülümsemende kendimi bulayım.
Ah; bir geliver gece düşlerime, gaibim olma. Bir hayale aldanmadığımı, aşikâr güzelliğini kendimin uydurmadığına ikna et beni. Bin bir dertle imtihan etme, ellerimizin yabancılığı kayboluversin…