Etiket arşivi: Aforizma

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 1

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ?

AYIP MI KENDİNİ KAYIRMAK ? 2

Anaç dağların ortasında, kanyonların ötesinde yemyeşil yaylaların üstünde olmayı dilerdim.  Kim olduğumun, neye benzeyeceğimin kaygısını gütmeden koyunların arkasından ilerlemek.  Düşünme gafletine düştüğümden bu yana, hangi sonuca vardım bile kesin değil.  Canına okuduğum dünyasında bir avuç insan silueti arasında, omuzlarım sönük halde yürüyorum.

Keşke insanı örten bit vücut olmasa diyorum!

Çıplak ruhlarımızla, görünür duygu ve hislerimizle hiç olmadığımız kadar açık olsa zihnimiz.  Hücresel boyutta düşünmeyi bırakarak soyut varlıkların içinden geçebilsek. Ancak böyle bulur insan mutluluğu.

Farkımız yok, hepimizin tutturduğu bir ışık var. Ulaştığımızda yolumuzun aydınlanacağı iddiasına bel bağlıyoruz.  Sonu gören çıkmadı henüz.  Bulduklarıyla yetineni görmedim, duydum ama inanmadım.

Çağ değiştikçe ayak uydurmayı pek güzel öğrendik.  Her ne hikmetse dilimizden düşen yalanların üstesinden salto atarak kaçmayı bile marifet saydık.  Yüzüne baktığın kişinin kaç maskesi olduğunu gördüğün halde, keklik gibi kanıverdik.

İşimize gelmezdi diğer türlüsü, bir şekilde düzene ayak uydurmanın tarifi bu olsa gerek. Millete verdik talkımı kendimize sakladık salkımı.  Ayıp mı kendini kayırmak?  Bu soruyu hep başkasına sorduk ama üstüne düşünme zahmetine girişmedik.

Burada atıp tuttuğuma bakmayın, ben şöyleyim böyleyim safsatası yapmayacağım.  En âlâsını yaptım, yapıyorum farkında olmama rağmen yine yapacağım.  Başka türlüsünü nasıl bilebilirim ki?

Hangi insan kemik ve kanla birlikte doğduğu yaşamsal dürtülerinden sıyrılabilir ki? Bizi düşünce zehriyle, algıda seçici davranmamızı sağlayan egomuzla vurmayı başaran çıkamayacak nede olsa!

-Semra Şenol

 

 

İnsan Tabiatında Aşk! 3

İnsan Tabiatında Aşk!

İnsan Tabiatında Aşk! 4

İnsan Tabiatında Aşk!

Ben anlamam efendim aşktan!

Hiç boşuna dilinizdeki tüyü bitirmeyiniz, kalbim çorak bir arsadan ibarettir.  Katıdır her şeyden önce, sulak topraklarımı güneş çatlatıp kurutmuştur.

Yalnız bilmenizi isterim ki çakıl taşlarıyla kaplı olan gönlüm şırıl şırıl suların aktığı vahalara özenti duymaz. Kendi kendine yeten kuru otlarım arada ister yumuşak bir dokunuşun hafifliğini.

Yakıcı meltemler estiğinde yalnızlığıma sirayet eden sol cenahım, bilir ki kalabalıkların insan kalbini avutmaya yetmediğini.

İnsan değil mi ki ana kuzusudur, elbet arar ona aynı şefkati sunacak sıcak bir dili, merhametli kolları.

Efendim şımarıklığımı mazur görünüz, toyluğumdan bu yana hasret kaldıklarımdan çekinirim.  Ruh ne isterse, neye büyük bir istek duyarsa kavuştuğu anda sıkılır hülyasından.

Dönemler değiştikçe insan nefsi de dallanır budaklanır ve ehli bir el tarafından budanır.  Benim cılız dallarım vaktinden önce kesildiğindendir belki de bu küskünlüğüm.

Sözlerimi sakın ha yanlış anlamayınız.

Tabiata, gökteki beyaz bulutlara hiçbir insan evladı arkasını dönemez. Benim kırgınlığım Yaradan’a değildir, çiğ süt emdiğini inkar eden mahlukatadır.  Ne olursa olsun her canlı aslına inkara kalkışmamalı, ben buyum derken asıl olan karakterini süse püse boğmamalı.

Aklımda cereyan eden sorunsallarım bu denli aksak ve rutubetliyken, bana aşktan nasıl söz edersiniz efendim?

Dünya da sevilmeye denk, ruha esenlik veren, gözlerde tükenen feri yeniden yakacak bir kalp ehli bulmak mümkün mü?

  -Semra Şenol