Kategori arşivi: Şiir

Pembe Etekli Prensesi Öldürdüm! 1

Pembe Etekli Prensesi Öldürdüm!

Gözümü bir açtım ki üstüm başım pembenin her çeşit tonuna bulanmış halde.  Hangi rengi sevdiğim sorulmamış, varlığından habersizim gök mavisinin, toprak kahvesinin, portakal turuncusunun renginden.  Tiril tiril, uçuş uçuş eteklere bezenerek fanusun içindeki balerine benzemişim.

Ağzımı açtığımda sesimin ayarını yapmam, mahalle arkadaşlarımın kullandığı jargonda konuşmamam tembihlendi.  İyi hoş, bir şekilde usturuplu oturma kalkma eğitimini aldığımda, beni uzak diyarlara götürecek olan beyaz atlı prensimi beklemem gerektiğini öğrendim.

Bu atlı prens öyle muazzam bir şeydi ki hayatımı ona göre şekillendirecek, gık dese hemen yutkunacaktım. Dünyaya geliş amacım beyaz atlı prensin yemeğini pişirip taşıran, bebeğini doğran, evini temizleyen yan karakter olmaktı.  Bu öğretiler doğrultusunda büyütüldüm.

Doğrusuna bakarsanız kitaplardan hoşlanıyordum ben, aklımı ve beynimi doyuran sayfalarda daha bir özgürdüm.  Beni şartlamıyor, yönlendirmeye ve denetlemeye çalışmıyorlardı. Daraltılan ufkumu bu sayede genişlettiler.  Yaratılış amacımın beyaz atlı prense hizmet olmadığını, ancak ve ancak sevdiğim kişiye yoldaşlık etmek olduğu kanaatine varmamı sağladılar.

Fikirler değiştiğinde, mantık evresine vardığımda yakışıksız dilimle bütün gözleri diken gibi üstüme çektim.  Entel dantel konuşmalarım öyle çok yadırgandı ki, dış kapının mandalı gibi ortada kalıverdim.  Beni atının terkisine atacak prensi çoktan ret etmiş, prenses eteğimi başımın üstünden çıkarıp atmıştım.

Ağzıma geleni söylemiyordum tabi ki, ancak düşüncelerimi kendime saklamıyor yanlışı görüyorsam susmuyordum.  Beni ikincil konuma getiren koca bulma kaygısını, ata sporlarımızdan olan trip furyasını takip etmiyordum. Özgürlüğün ilk evvela akılda başladığını fark ettim.  Çayımı kendi irademle şekersiz içip, hoşuma giden dövmeyi tamda istediğim yere yaptırdım.

Beyaz atlı prensin bulmayı beklediği pembe etekli prensesi öldürmüş, helvasını dahi kavurmadan defnetmiştim. Kurallarımı koyarak, sınırlarımı bilerek, çapımın neye yettiği bilinciyle post-modern kadına evrildim. Mantığımın yanaşmadığına yanaşmadan, eğilir gibi yapmadan yüzümü güneşe döndüm.

En sonunda bulut beyazını sevdiğimi fark ettim, beyaz atlar bana göre değildi!…

-Semra Şenol

 

Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 2

Cemal Süreya’dan Eşi Zuhal’e Yazdığı ’13 Günün Mektupları’ndan Alıntılar

Şiirlerin duayeni Cemal Süreya’nın en sevdiği, oğlu Memo’dan önce tuttuğu biricik sevgilisi ve eşi Zuhal hanıma yazdığı mektuplardan sizler için altınlar paylaşacağız.

Cemal Süreya karısını özel bir aşkla sevmiş olmasına rağmen çapkınlığıyla da ün salmıştı.  ‘İpekböceği sesli sevgilim’ dediği eşi Zuhal hastalanıp hastanede yattığında, ayrı geçirdikleri her gün için birer mektup kaleme aldı.  Bu mektuplar aşkının, sevginin, özlemin, sadakatinin bir göstergesiydi ona göre, mektupların içine şiirlerini de sığdırmıştı Süreya!

Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 3

Bakın Cemal Süreya, eşine 13 gün boyunca neler yazmış, neler söylemek istemişte satırlara kazımış…

12 Temmuz 1972

Zuhal’im, hayat! Hayatımsın. Bunu bilmeni isterim. En önce bunu bilmeni. Bir de şeyi bilmeni isterim: benden yanlış yere, yok yere kuşkulanıyorsun. Sana hiçbir zaman hayınlık etmedim ben. Edemem. Kaç yıldır evliyiz, yan yanayız. Hala başım dönüyor senlen, esrikim senlen, seviyorum seni. Her geçen gün daha büyük bir aşkla. N’olur, akkavakkızı, anla beni. Bu sevgimi hor görme. Kendininkine uydur, yakıştır. Bu satırları ilk evimizin altındaki kahvede yazıyorum. Ve ben seni o ilk günlerdekinden daha büyük bir tutkuyla seviyorum. Biz iki ayrı ırmak gibi ayrı yerlerden kopup geldik, kavuştuk bir noktada, yanı başımızdan küçük bir kol da alarak büyük bir nehir meydana getirdik; birlikte akıyoruz şimdi. Nicedir bu böyle. Hep de böyle olacak. Denize dökülene, ölene dek. Bizim için tek koşul mutluluk olabilir. Hiçbir şey bozamaz birliğimizi. “Üçüz, gözüz biz”. Sen de öyle düşünmüyor musun? 

13 Temmuz 1972

Anlamalısın beni, birtakım büyük şeylerin peşindeyim. Bazı iddialarım var, onları gerçekleştirmek istiyorum. Bunun dışında çok şeye niyetim de, vaktim de olmuyor. Bu konuda işte, asıl bu konuda anlamalısın beni. Hiçbir yönden kuşkulanmamalısın benden. Ben ki sana senin şahdamarından daha yakınım, nasıl kuşkulanırsın benden? Destekle beni (zaten hep desteklemişsindir) bak neler yapıyoruz. Nerelerden ne sular akıtıyoruz.

14 Temmuz 1972

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü de biraz eksik buluyorum şu senlen ben aramızdaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum, ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun, ve benim için her şeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla’yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin’e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna? 

15 Temmuz 1972

Beni nasıl savunursun sonra. Birisi bana çok şişmanladığımı söylemişti de, hemen saldırıya geçmiş, şişman olmadığımı ileri sürmüştün. Oysa pekala fazla okkalanmıştım o günler. Sen busun işte. Sevdiğini her durumda savunursun, onun kusurlarını görmezsin. Ne sevgilisin sen.
* Ama Aragon’un şu dizesi de bir gerçek: “Göğsüne bastırırken kırar sevdiği şeyi”
* O da var. Kişi kimi zaman çok sevmenin getirdiği yanlışlıklara da düşüyor. Sevdiği şeyi göğsüne fazlaca bastırırken örseliyor onu. Hoyratlaşıyor bir yerde aşk. Acaba bu gerçekten aşkın kaçınılmaz bir gereği mi? Kimi zaman öyle belki. Ama, ben, öyle olmamalı diyorum. İnsani çizgiden sapmamalı. Aşkı insani çizgide bütünlemeli. Mutluluk da, sanırsam, o zaman bütünleniyor. Güven, mutluluğun temelidir. Güven aşkın ve her türlü aşkın, yani cesaretin, yani kavganın temelidir.

Cemal Süreya'dan Eşi Zuhal'e Yazdığı '13 Günün Mektupları'ndan Alıntılar 4

“Sen birinci hamura basılmış dokuz punto karaktersin. Alın yazımsın, daha doğrusu alın yazımın en okunaklı yerisin.”

 

“Hayat uzun değil sevgilim. Güzel geçirmeliyiz hayatımızı. Sen yanımda ol, gam kasavet çeker gider. Türkülenirim. Mutluluk gelir ılım ılım. Sevda sözlerinin bini bir para.
“Biz koşuyu kaybettikten sonra da koşan atlarız
Seni seviyorum.”

“Sana rastlamak mutluluktu; sana sahip olmak başka bir şey, başka bir ad bulmak gerek; İçine taşınması gibi bir şey insanın..”

-CEMAL SÜREYA 

Kadının Düşmanı Çoktur! 5

Kadının Düşmanı Çoktur!

Gördüğüm kadarıyla bu dünya ehlinde bir kadına düşman olan çok şey var.  Esen rüzgar, bir parça kumaş, kırmızı renk ve mevsimler.

Evet yanlış okumadığınız mevsimler bile bir kadının düşmanı.  Gün erkenden karanlığa dönüştüğünde sokak aralarında büyüyen gölgeler peyda oluyor.   Bu karanlık gölgelerin aklı yok, zikri başka yerlerde ama elinde güç denene bir syilahı var.  Kadının üstüne çullandığında nefes aldırmıyor, bıçağını şah damarına bastırıp soluğunu kesiyor.

Sadece de buda değil, bir çok renk içinde kırmızı bile düşmandır kadına.  Dudağına sürdüğü kırmızı ruj çevresindeki erkeklerin onu farklı şekilde etiketlemesine neden olur. Beyaz gelinliğini beline bağlanan kırmızı kuşaktır namusu, alnında leke olmadığını gösterir cümle millete.

Kumaş mevzusu daha çok bilinir memlekette, bu kumaş yeri gelir uzun etek olur yeri gelir kısa bir şort olur.  Neden mi şort olur, kadında kadının düşmanı olur çünkü.  Biri çıkar der ki burası plaj değil, biri çıkarda der ki o kadar kısa giyersen tecavüze çanak tutarsın.

Dayanışma yoktur bu kadınlarda, hemcinsine olan sevgiyi geçtim kendisine olan sevgisi de şaibelidir.  Neden mi şaibeli, yine örnek vereceğim müsaadenizle.  Kadın ve erkek ilişkilerini, toplumdaki cinsiyet kuramlarını yanlış yorumlayan bir kadınımız çıkar ortaya. Ve derki, erkeklerin nefsini doyurmak için çok eşliliğin gelmesi gerekmektedir, bir erkek en fazla 4 eş sahibi olsun der.

Bunu diyen hemcinsin matematik kurallarından haberi yoktur, çarpma bölmeyi geçtim toplama işlemini bile beceremez ama çok güzel fetva verir.

Bu sebepten derim, dünyada kadının düşmanı çoktur.

 

-SEMRA ŞENOL

Arkasında Çocukluğum... 6

Arkasında Çocukluğum…

Arkasında Çocukluğum... 7

Yanlış bir seçimdi, bunu şimdi anlıyorum.

İş işten geçince, dertler bir bir sirayet edince.

Pencerenin önüne koyduğum fesleğen solduğunda,

İp atlayan çocuklar büyüyüp, mahalleyi terk edince.

Çölde aranan su, buzdağını kaplayan çimenler gibi,

Yalnızlığın solgun astarını görüyorum.

Lacivert gökyüzünde kırılan gümüşler,

Yıldızlarda küskün, kapatmışlar gözlerini.

Ah, bir uzatsam elimi mehtaba

Tutar mı dersin, bir çare ayın zifiri karanlığı.

Cumartesiye açtım, topuzu kırık kapımı

İçeriye giren yirmilik yaşım, arkasında çocukluğum.

Sormayın halimi, gönül nerden bilir isteğini,

Galata kulesinde bir fincan konyağın sıcağı…

-SEMRA ŞENOL

Kız çocuğu, Sevgili, Ana ve Namus Timsali 8

Kız çocuğu, Sevgili, Ana ve Namus Timsali

Kız çocuğu, Sevgili, Ana ve Namus Timsali 9

Bu yazıyı şu an dile getirmek gerçekten şahsım adına zor.  Kelimeleri bir araya getirip uzun cümleler kurmak sanıldığı kadar zor değil, ancak bir kadının katledilğini anlatamam sizlere. Fakat sizlere kadının toplumdaki yeri ve toplumumuzun kadına yüklediği sorumluluklardan bahsedebilirim.

Ataerkil sonrasında ise kocaerkil diye adlandırılan görülmeyen ama bilinen dayatmalarla, geçmişteki yanlışlarla büyütülüyoruz öncelikle.  Bir kadın olarak büyüdüğümüz, yetişkin olduğumuz çevre psikolojisini biraz anlamanızı diliyorum sadece.  Aile toplumumuzun en küçük yapı taşı, yalnız bu yapının idaresinin erkekte olması gerektiğini empoze ederek bizlere ve atalarımıza dikte edildi.  Aile üyelerinin en güçlüsü ve eve para getireni olan erkek baş tacımızdı elbette.  Kız çocuğu da evin idarecisi tarafından, ‘kız kısmı öyle oturmaz, yan gelip yatmaz, aklı kısa eteği uzun olmalı’ diye diye büyütüldü.

Sakız çiğnemenin bile bizi hafif ve yollu göstereceğini söylemişlerdi bizlere.  Ağzımızı kapadık, sakız çiğnemedik ve bu sefer sevgili olduk.  Etek boyumuz ailemiz de dahil olmak üzere çevremizdeki erkeklerin tek derdiydi.  Kumaş parçasına verilen itibarı bir türlü göremedik, işte buna yanıyorum!  Geç saatlerde evden dışarı çıkmanın bizi ‘müsait’ konuma getiriyordu.

Müsait konusu da az canımı sıkmadı hani, bilmeyenleriniz için kelimenin TDK’ da ki anlamını açıklayayım.

 Flört etmeye hazır olan, kolayca flört edebilen (kadın)

Türkiye de kullanılan dilimizle bize hasır altından dalga geçilip, küçümsenirken  sesimizi çıkardıysak da işitilmedik.  Konuşan bir kadını duymamayı çok iyi bilirler, eşleri oluruz yatağına gireriz, çocuğunu doğururuz ama dinlenmeyiz.  Onlara göre lafımızda sözümüzde boştur, lüzumsuzdur ve kafa ütülemekten öteye gidemez.

Ah bir de ar ve namus meselesi var.  Dört mevsimiyle, doğasının güzelliğiyle gölümü çalan ülkemde namus denildiğinde akla bir ben gelirim. Yan bakışım, gülüşüm, kıyafetim namus sayılır.  Tenim üzerinden beni yaftalar sınırlandırırlar ve rızam olsun olmasın tecavüze her zaman açığımdır.

Bu hakkı kendilerinde gördükleri gibi adalet karşısında benim boynum büküktür. Teşhirci olduğumu ve kuyruk salladığımı bile söylerler.  Ana da olsam, kız çocuğu da olsam her şekilde benim hayatım adına yargısız infazda bulunurlar.

Ölürüm, öldürülürüm yinede suçlu ben olurum.

Çünkü kadınım!

 

-Semra Şenol

 

 

Kadınlar Kediye Benzer! 10

Kadınlar Kediye Benzer!

Kadınlar Kediye Benzer! 11

Ömrünce tanıdığın kadınları göz önüne getir kimini daha çok sevdin, kimini ilgi manyağı yaptın, hangisine sırtını çevirip önemsemedin.  Yıllarca hem kaçan oldun, hemde kovalayan. Tanışıp görüştüğün tüm kadınlar bir tecrübeydi esasen sende bir tecrübe bıraktı, değer kattı.  Ve dahi bir şeyler alıp götürdü kalbinden, benliğinden, akıllı geçinen gururundan.

Dolayısıyla kadınları iyi tanıdığını, haklarındaki her şeyi bildiğin kanaatine kapıldın.  Bu yanılgı sana cahil cesaretiyle hareket etme hakkını tanıdı, bencilce bir tutumla ilerledin.  Temkinli oluşunda bu yüzdendi, ön yargılarına inanarak ve dahi güvenerek daima kaçan olmayı yeğledin.

Azizim, düştüğün bu gaflet senide yüreğini de kandırmasın.  Kadınlar kediye benzer!

Sevilmek ister, sağduyulu bir şekilde benimsenmek ister.  Hoşgörü görerek, saçları okşansın, kalbi doyurulsun ister.  Sen ki nankör dersin kediye, sahibine itaat etmek istemez, gün gelir arkasına dönmeden gider dersin.  Haksız değilsin hani, ancak yanıldığın çıkarımlar var.

Kediler onu besleyene kul köle olmaz, onunla dost olur.  Sahibini kendine denk görür ve içtenlikle sevildiği hissettirildiğinde aynı şekilde karşılık verir.  Bu ister sevgi bağı olsun, isterse arkadaşlık sahibine güvenir.  Köpekler kadar sadık değildir dersin, doğrudur kabulüm.  Köpekler sahipleri canını yaksa da, aç bıraksa da kör bir bağla bağlıdır sahibine.

Sen kadınından bunu mu istersin? Dövsen de sevsen de sana mecburiyetten doğan bir bağlılık mı beklersin? Yoksa eşitliğin korunduğu, karşılıklı fedakarlığında barındığı bir ilişkiyi benimsemek istemez misin?

Kediler, sahipleri artık onlara daha ilgilendiğinde, sevgisini kısıtlayıp ihtiyaçlarını karşılamadıkların da giderler.  Hem de kime bilir misin Azizim, onunla daha çok ilgilenen ve seven yeni birine.  Bir kadında gider dostum, sevilme ihtiyacını kim karşılıyorsa ona gider.

Onu yerinde tutamayan, gereksinimlerini veremeyen sen buna nankörlük dersin.  Bir düşünsene genelleme yapmadan, istisnalara aldanmadan.  Sen, evet sen kalır mısın seni sevmeyende.  Karşıda kollarını sana açmış bekleyen içten bir kalp yolunu gözlerken?

Cevabını vermeden önce ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrının hakkını Tanrıya ver’, sonra yüreğine danışıp, sesini dinle.  Dinle ki cevabını bana öyle ver.

Kadınlar kediye benzer ve kim severse ona gider…

-Semra Şenol

İNTİZÂR 12

İNTİZÂR

İNTİZÂR 13

Serçenin özrüne mazhar ol da,

Bir gülün dikenine eğil.

Akan bir damlacık kana, utanda

Yediğin haklara sırt çevir.

Uslanmadığın gibi, arsızlığa yenil.

 

Ey yâr, sanma ki intizarım sana,

Gülü bülbüle, Leyla’yı Mecnun’a dert eden sevdaya.

Boş söz ne zaman olur işe yarar kelam,

Bir kadeh kızıl şaraba takas etmişim.

Mercan gözleri, gayri işlemez lafım sana.

 

Sen, sen ol da harap et beni,

Bozdurup harcadığın gafil zamana,

Tırnağının ucuna değmeyecek katillere.

Velhasıl, hariçten gazel okumamın tam sırası,

Uyurken mi aldattım, gülleri.

-Semra Şenol

A benim Kadınım! 14

A benim Kadınım!

A benim Kadınım! 15

A benim Kadınım!

A benim gözleri sisli, sözleri yanık kadınım. Avunduklarıma kaç güz adadım, derdimi deva saydım.  Kul oldum nefsime, menekşe kokulu dillerine susadım.

Uymadım sürüye, dedim vardır Hak’kın bir bildiği mevla neylerse güzel eyler dedim.  Dedim de döndüm sana A benim çocuk elli kadınım.  Ufacık yüreğine sığınırım sanıp der top ettim aklımı.  Adam denen mahlukat bilmeli lafını sözünü dediler, ben bir tek sana suskundum.  Vurgundum.

Okun yayda gerilişi gibi gelmeye hazırdım koynuna, komadılar.  Varsın yanında değil, ruhunun yanı başında kalayım dedim.

A benim dudakları gül goncası, yanakları elma kadınım. Mahzun bakışına nasıl yıkılıverdiğimi Hüda bilsin, gayrı sende bil.  Çul çürüten gönlüme ayağınla tep, akıllandır uslandır bu arsızı.  Rızkımız sevgimizin yüceliğindedir de çık gel yanıma, büyükçe ellerimi bir tutuver.

Görsün cümle alem bu deli oğlan nasıl durulur, nasıl pare pare yanar da akkor ateşlere gark olmaz.  Zülfü saçını, bal badem gözlerini bir sürüver boynuma yandım diye haykırayım.

A benim can suyum, narin bakışlı ceylan kadınım.

Yad ellere koma bu garibi, gel deyiver gelsin, öl de ölüversin ayağının değdiği toprağa…

-Semra Şenol

Selvi Boylum Al Yazmalım... 16

Selvi Boylum Al Yazmalım…

Selvi Boylum Al Yazmalım... 17

Selvi Boylum Al Yazmalım…

Tuttum eli sıcacıktı
Yüreği elindeymiş gibi
Götür beni deli oğlan, sevdiğine yol versin
Bu dağlar, bu taşlar, rüzgarlı ovalar
Dağılan yağmurlar

Al yazmam serde, gönlüm başka evde
Sevmek dostluktur dilde

Sevgi neydi, sevgi emekti
Uçuşan yaprak, boş bir salıncak
Senden başka yok hiç kimse
Düşerim dara, içim yara

Nakışladı kamyonunu
Kırmızıdandı yavuklusu
Götür beni, İstanbullu!
Annem duyarsa duysun
bizi saklar dağlar, taştan bu ovalar,
dağılan yağmurlar heey

Al yazmam sende, gönlüm başka evde
Sevmek dostluktur dilde

Sevgi neydi, sevgi emekti
Uçuşan yaprak, boş bir salıncak
Senden başka yok hiç kimsem
düşerim dara, içim yara

Gelirim ardı sıra, dön bak bana
yoksan boştur Asya
gelirim ardı sıra, dön bak bana
yoksan yoktur Asya…

-Jehan Barbur

Süreya Gibi.. 18

Süreya Gibi..

Süreya Gibi.. 19

Bugün tutmadılar elinden,

Her gece düştüğün o uçurumlardan tutup çekmediler seni, 

Yokluğunu hissetmedi kimseler,

Merak etmediler bugün,

Saç tellerini kırdılar, 

Her geçen gün vurdular seni,

Fark etmediler.

Seni bugün sevmediler,

Öpmediler parmaklarından,

Bir şiir yazmadılar sana,

Bir şarkıda geçmedi adın,

Bir çiçeğe benzetilmedi kokun,

Bugün seni tanımadılar,

Gözünün içine bakmadılar hayran hayran, 

Bugün seni kırdılar…

– RIDVAN KESKİN