Kategori arşivi: Şiir

Masallarımdaki  Dünya 1

Masallarımdaki  Dünya

 

Alışırım sanma, ne yapıp ettiysem içimdeki bu biteviye hüznü çıkarıp atamadım.  Masallara inandığım günden bu yana şehrin karanlık ışıklarına kendimi veremiyorum.  Düşlerimde seven ve sevilen biriyim.  Yüzümdeki kırışıklar henüz görünmüyor, gözlerimdeki ışıltı yıldızlarla yarışıyor.  Nefti yeşili çimenlerde sere serpe uzanıyorum, tamah etmiyorum ne saraya nede hanlara.  Bir garip dervişim, yüreğimin bilgeliği bedensel arzularımın ötesine geçiyor.

Dumanı tüten bir bardak çaya, iki çift tatlı söze bulut olup uçuveriyorum. Dünya üzerindeki zalimliklerden, yıkanmamış günahlardan, tüm o zulümlerden uzağım.  Köşe bucak saklıyorum tertemiz masallarımı.  Kirli eller uzanamaz, kıymet bilmeyen dokunamaz.

Kışlar yaz, kuraklar vahaya dönüşür düşlerimde.  Kimsenin başı eğik değildir, insanlar gerçek gülümsemelerini saklamazlar.  Çiçekler renk cümbüşüyle balkonlarımızda açar, dağlar bir nefes yakınlığında pencereme konar.

Bu bir rüyaysa farz edin ki uyanmıyorum. Gönül indirdiğim dertlerimi bir çuvala tıkıp nehrin soğuk sularına bırakıyorum.  Görmüyorum kirli düşünceleri, duymuyorum yürek yakan yalanları.  Bir başı mağrur masallarıma dönüyorum.

Barış adına yapılan savaşları gökyüzünden izliyorum.  Kan ve gözyaşıyla yıkanmış toprak parçalarına empati duymuyorum.  Nasılsa benim el değmemiş düşlerim bâki, inancım henüz yitip gitmedi…

-Semra Şenol

Çapraz Bağlarımdan Sev 2

Çapraz Bağlarımdan Sev

Çapraz Bağlarımdan Sev

Dur, bu kadar acele etme.  Seni seveceğime söz veremem, ancak kalbini kırmayacağımı söyleyebilirim.  Bana gücenmeden önce söyleyeceklerimi bir dinlemelisin. Aşikâr olanı kimseden saklayacak halim yok, ben hayalindeki kusursuz sevgili değilim.

Nazik sözlerimin etkisinde kaldığını görebiliyorum, fakat bundan daha fazlasıyım.  Gelgitlerimi fark edemiyorsan iyice yanıma sokul, bir yanımın ne kadar asi ve bıçkın, diğer yanımınsa karamsar bir duygusallıkta olduğunu görebilirsin.

Bu bile seni ikna etmiyorsa düşüncelerime sız.  Evet, benim dünyam hissettiklerimden öte realist düşüncelerimin doğduğu zihnimde canlanıyor.  Ben sadece dış görüntüsü cafcaflı bir hediye paketi değilim.  Kötü sürprizler barındıran, yeri geldiğinde hıçkıra hıçkıra ağlayan, yolunda gitmeyen durumlarda karalar bağlayıp oturacak kadar gerçekçiyim.

Toz pembe hayallerinde formunu verdiğin o gösterişli kişi asla vazgeçmeyen, tuttuğunu koparan birisi.  Kokusunun mükemmel, sözlerinin hep büyüleyici olduğundan eminim.  Ama o kişi ben değilim! Her şeyi bir kenara bırak ellerimin ne kadar sert ve pürüzlü olduğunu gör, dilim bile ortamını bulduğunda jargonunu değiştiriyor.

Bana kalıbını bulduğunda şeklini alan bir su gibi bak, ruh halime göre bazen çağlıyor kükrüyor, bazen de ölü bir deniz gibi sakin ve sıkıcı oluyorum.  Beni seveceksen gözlüklerini çıkarıp bak yüzüme, olmadığım birinin kıyafetini giymemi bekleme.

Karmaşık iç içe geçmiş çapraz bağlarımdan tutup çözmeye kalkışma, bir bütün olduğumu kabullen.  Söz vermiyorum, içimdeki günü birlik yalnızlığa dokunduğunda seveceğim seni…

 

-Semra Şenol

 

Biliyorum Bu Yara Hiç Kapanmayacak - Cezmi Ersöz 3

Biliyorum Bu Yara Hiç Kapanmayacak – Cezmi Ersöz

1959 İstanbul doğumlu Türk yazarı ve şairi Cezmi Ersöz, İstanbul Siyasi Bilimler Fakültesinden Kamu Yönetimi bölümü mezunudur.  İlk defa edebiyat dünyasına şiirleri ve yaptığı eleştirilerle dahil olan Cezmi Ersöz, reklam yazarlığı ve gazetecilik de yapmıştır.

Eserlerinde günlük zorundalıkları ve hayatı sorgulayan Ersöz mekankoli ve karamsarlığın baskın olduğu bir üsluba sahiptir. Leman ve Deli dergisinde yazdığı öykü ve şiirleriyle tanınmıştır, ayrıca bir roman tarzında verdiği eserlerde bulunmaktadır…

Telefonlarıma cevap vermeyeceksin…Cevap versen bile, öyle yorgun öyle
isteksiz çıkacak ki sesin, bir küfür gibi…

Sevmeyeceksin beni…Biliyorum bu şehri bana dar edeceksin…
Çünkü anladın; sevgimden tanıdın beni.O yanık, o hasta bakışımdan…Uçuruma
atlar gibi sevdalanışımdan…
Sevmek deyince, hemen ardından, ölüm, dememden anladın…
Anladın ve kardeşini bir kabustan uyandırır gibi çırılçıplak gerçeğe
uyandırdın beni; uyandırdın ve kaçtın…
Çünkü sen de benim gibiydin; sen de benim gibi seni sevmeyeni sevdin hep.Sana
acı çektireni…Seni aramayanı, telefonlarına çıkmayanı, çıkınca seninle bir küfür
gibi konuşanı sevdin…Sen de benim gibi seni incitip üzeni sevdin hep.
Bakışından hissettim bunu, kokundan, dokunuşundan…
Beni sevmeyecektin biliyorum ama…Ama, öyle susamıştımki kendim gibi birini
sevmeye…Öylesine muhtaçtımki gercekten incitilmeye, gercekten acı
çekmeye, kendim gibi birini özlemeye öylesine muhtaçtım ki, seni tanır tanımaz
çözüldüm…
Sana da olmuştur…Öylesine susamışsındır ki sevilmeye, kendin gibi birini
bulunca tutamaz kendini, herşeyi, belkide söylenmiycek her şeyi o an, garip bir
telaşla söylersin…
Hatta söylerken anlarsın, söylememen gereken şeyleri söylediğini
hissedersin, battığını, giderek çıkmaza girdiğini…Ama yine de engelleyemezsin
kendini tutamazsın.
Aleyhinde olabilecek herşeyi söylersin…Üstelik bunu anladıkca daha da
batırmak istersin kendini…Biraz daha zor duruma düşürmek…
Daha da kaybetmek, daha da dibe batmak istersin…Sanki bile isteye kendi
mutlulugunu kendi elinle bozmak istersin…Kendinden gizli bir öç alır gibi.
Sanki hiç mutlu olmak istemiyormuş gibi…Sanki hiç sevilmek istemiyormuş
gibi…
Bir tür gurur muydu bu?
Birgün nasılsa ve hiç olmadık bir anda alınıp kopartılmadan, kendi
ellerimizle onu yok etmek, bizim gibilerin mutluluğuna tahammül edemeyen bu
hayatta, bu hayatın zorba kurallarına bir tür başkaldırmak mıydı?
Bir şizofren çocuk tanımıştım bir gün.Tam karşımda
oturuyordu.gencecik, yakışıklı bir çocuktu.Şizofren olduğunu
biliyordu.Biliyordu iyileşemiyeceğini…İki de bir, önce kolunu uzatıp, sonra
avucunu açıyor; Mutluluk avuçlarımdaydı, yakalamıştım ama kaçtı
diyor, kaçtı, derken avuçlarını boşluğa kapatıyordu…
Hiç unutmuyorum, bu hareketi defalarca yapmıştı…
Yine hiç unutmuyorum; burjuvalara özenen bir ailede büyüdüm ben.Görgü kitabı
masanın üstünde dururdu hep.
Annem o kitabı defalarca ezberletirdi bize.Yemeğe nasıl oturulacak..çorba
nasıl içilir? Kaşık nerede, çatal nerede durmalı…Balık nasıl yenir? Peçete nasıl
katlanır…Sinemada nasıl oturulur…
Ben de eskiden senin gibi saftım.İnanırdım bu dünyada bile şölenler
olacağına…Bu dünyada anne, baba, kardeşler, bir sofrada lekesiz bir mutluluk
yaşayabilirler diye inanırdım…O kasvetli görgü kuralları kitabına rağmen
inanırdım…
Önce dilediğim gibi başlardı herşey.Herkes bir arada, sonsuz mutlu gibi…Sonra
birden hiç beklenmedik bişey olur, biri ağlayarak odaya kaçardı…İçerden, arka
odadan, ağlamaklı, sonsuz küskün sesler gelirdi; bıktım artık, bıktım, usandım
hepinizden, gideceğim buralardan, yetti artık! …
Ben de senin gibi saftım o zamanlar…Gidilecek neresi var dı ki derdim…İşte
hep birlikteyiz…Alemi var mı bu mutluluğu bozmanın? …
Sonraları çok sonraları anladım.Meğer biz, bizim aile, herkes, tesadüfen bir
araya gelmişiz tesadüften de öte…Biz…bizim aile, herkes, aslında hiç
istemeden, nedeni bilinmeyen bir zorunluluk sonucu bir araya gelmişiz…
Aslında biz bir araya gelmemek için yaratılmışız.
Hayatın en büyük yanlışıymış bizim bir arada olmamız! …
Evet cok geç anladım…
Bıraktım lekesiz mutlulukları; ben kavgasız, üzüntüsüz bir pazar sofrası
özlerken, aslında herkes…annem, babam, kardeşim o evden uzaklara, hiç dönmemek
üzere çok uzaklara gitmek istiyormuş…
Dünyanın en mutsuz otogarı…Dünyanın en imkansız istasyonuydu bizim
evimiz…Yıllarca uzaklara, cok uzaklara gitmek isteyip, bir türlü gidemeyenlerin
sonsuz bekleme durağıydı bizim evimiz…
İşte bu yüzden sevmek benim için bir tutsaklıktı, tuzaktı böylesi sevip
bağlanmak.Uzaklara cok uzaklara gitmek isteyenleri engellemekti.
Sevgi yüzünden bizim ailedeki hiç kimse istediği yere
gidemiyordu…Birbirimize duyduğumuz sevgi, aynı zamanda bizi birbirimize düşman
ediyordu…
Hem biz, bizim aile…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak yağmurlar
gibiydik…
Bu yüzden hep hırçın, hüzünlü, kırgındık…
Bu yüzdendi, her şeyi, çok iyi gidiyor sanırken, içimizde yükselmesine bir türlü
engel olamadığımız o felaket duygusu…
Anlamıştım senin ailen de böyleydi…
Üstelik öyle severlerdi ki sizi, birgün hiç olmadık bir anda, aslında
istenmeyen çocuklar olduğunuzu söylerlerdi size! …
Sana ya da kardeşine…Tesadüfen dünyaya geldiğinizi…Beklenmedik bir misafir
olduğunuzu! …Aksi gibi, istikbaliniz için hiçbir şeyi esirgemediklerini
söyledikten sonra söylerlerdi böyle sıradan şeyleri! …
Sizin için…Senin için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadıklarını söyledikten
sonra…
Senin de ailen benimki gibiydi…Güneşli bir günde ansızın başlayan sağanak
yağmurlar gibiydi…Bu yüzden sen de benim gibi böyle hırçın, hüzünlü, kırgınsın
her şeye…
Yıllar önce tanıdığım o şizofren çocuk gibi; tam mutluluğu yakalamışken
kaybetmiş gibisin hep…
Ben beni istediğim gibi sevmemiş olan annemin hayaletini arıyorum imkansız
kadınlarda…
Sen, seni istediğin gibi sevmemiş olan babanın hayaletini arıyorsun imkansız
erkeklerde…
Biliyorum ne ben o kadını bulacağım ne de sen o erkeği bulacaksın…
Ve ne acı ki, hep bizi sevmemiş olanları seveceğiz ikimizde…Ne acıki, hep bizi
incitip üzenlere bağlanacağız…Telefonlarımıza çıkmayanlara… Çıksa bile küfür
gibi konuşanlara sevdalanacağız…
Bizden bir çift güzel laf esirgeyenleri özleyecegiz…
Ölesiye, amansız seveceğiz onları…
Biliyorum, bu yüzden odan böyle…Güncelerin ortalık yerde…Kitapların
orada, burada…Anıların saçılmış ortalık yere…Her şeyin darmadağın…
Biliyorum bu yüzden düzenden, adı düzen olan her şeyden nefret ediyorsun…Sen
de benim gibi; toparlayıp da ne yapacağım, düzenli olunca ne olacak; sonunda bir
gün biri gelip her şeyi, biriktirdiğim, düzenlediğim, üzerine özenle titrediğim
her şeyi daha önce hep olduğu gibi hiç beklemediğim bir anda savurup, bozup
gitmeyecek mi, diye düşünüyorsun…
Biliyorum, sen benim için hiç bir zaman ulaşamayacağım annemin
hayaletisin…Ailemdeki insanlar gibisin çok duygusal çok güçlü, çok yaralı…
Onlar da senin gibi seninkiler gibiydi…Aklı başında, mazbut insan rolünü
oynamaktan ve ertelenmiş düşleri yüzünden yorgun düşmüş, yarı çılgınlardı…Hepsi
yanlış evde ve yanlış bir yerde yaşadıklarını söylerlerdi…Düşleri çok
garipti…En kısa yolculuk bile onları yorduğu halde; okyanusları aşmayı ve başka
kıtalara gitmeyi düşlerlerdi…
Yine aradım seni, yoksun…bulsam, benimle küfür gibi konuşacaksın…
Bir kere çözüldüm sana…Bir kere sana senin gibi olduğumu hissettirdim…
Oysa baştan beri biliyordum; sen.seni sevmeyenleri seversin.Tıpkı benim
gibi…
Ama öyle özledim ki benim gibi birini sevmeyi…Öyle özledimki kendim gibi
biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi…
Yine aradım seni yoksun…Beni de birileri arıyor…Beni de kendi gibi birini
sevmeyi özleyenler arıyor…Kendi gibi biri tarafından incitilmeyi, üzülmeyi
özleyen birileri arıyor.
Hiç cevap vermiyorum…BEN SENİ İSTİYORUM, SENİ ARIYORUM…
Kayıtsızlığınla beni yok ediyorsun, geride sen kalıyorsun.Ama seni de biri
yok ediyor…
Aslında bu oyunda herkes birbirini yok ediyor…
Ben birilerini, o birileri başkalarını.Sen beni…Seni bir başkası…
Hem çok iyi biliyorum; beni sevsen bile hiç kapanmayacak bu yaram…Seni biri
sevse de hiç kapanmayacak bu yaran…
Hiç kapanmayacak! …Avuçların hep boşluğa kapanacak.Tıpkı o şizofren genç
gibi…

Cezmi Ersöz

Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin! 4

Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Geçsin artık tüm dertlerin.  Boğazına dayanan dirsekten kurtuluyorsun, haydi gülümse. Nasıl olsa hasretle beklediğin günün şafağındasın. Sağ yanından vuran gururunu çiğneyemediğin gibi korkak yüreğini tebrik et.  Kör olasıca fedakârlığıma daha fazla direnmeyeceğim.

Gece gerdanıma astığım sevgimi avutmaktan yorgun düştüğümden, gözlerime asılan yaşları helal etmem.  Münferit aldanışımı, mermi gibi alnıma vurduğuna göre çokta üzülmeyeceksin.  Sevinebilirsin.

Bir kadını tamda can evinden vurmayı başarabildin.  Yıkılmaz sandığı duvarları yerle yeksan edip, sarsılmaz güvenini havaya uçurdun. Omuzlarına takılan apoleti kim sen kadar hak edebilir? Göğsünü kabarta kabarta gez.  Bu şafak vaktinde muzaffer başarını kutla.

İçerler miyim sanıyorsun?

Yüzümdeki hüzün seni yanıltmasın, üzüntüm haysiyetimden gelir. Önünde ağlamayışımın sebebi de budur, yoksa yatağıma aldığın ihanetin başka tecellisi de olurdu. Şükret ki; ne kendimi ne de kadınlık gururumu ayaklar altında ezemeyecek kadar değerliyim.

Fakat sen bir insanın en düşük mertebesinde, yozlaşmış erdemlerinde yalpalaya yalpalaya yürüyeceksin.  Bir kadın nasıl sevilir asla bilemeyeceksin!

Aldatılan kadın değildir, erkeğin ruhunu satmasıdır bunu da çok sonra fark edeceksin. İşte ben o vakit üzüleceğim.  Bir zamanlar sevdiğim adamın ruhu ortalıkta pespaye şekilde dolaşırken, utancımdan yerin dibine gireceğim.

Bir kadını sevmeyi bilmeden ölme!

Ancak, ihanetin hep karşında dursun.  Elinin kiri yıkamayla çıkmasın ki o kadına dokunama.  Tek temennim bu, ağır mı senin için? Yoksa bu kadarıyla kahrolmayacak kadar düzleşti mi sırtın, onu da kadere bırakalım.  Yaşattığını yaşamadan ehli dünyayı terk edeme….

 

-Semra Şenol

 

 

Çocuklar Gibi - Sabahattin Ali 5

Çocuklar Gibi – Sabahattin Ali

Türk edebiyatımızın güçlü kalemlerinden biri olan Sabahattin Ali, daha çok romanları ve öyküleriyle tanınmıştır.  Usta yazarlığının yanı sıra usta bir şair olan Sabahattin Ali’nin,Çocuklar gibi şiiri daha sonrasında şarkı yapılmıştır.  Sezen Aksu tarafından seslendirilen şarkının sözleri Sabahattin Ali’nin aynı isimli şiirine aittir.

Sabahattin Ali’nin önde gelen eserleri; Kuyucaklı Yusuf, Kürk Mantolu Madonna, İçimizdeki Şeytan, Sırça Köşk’tür.

Bende hiç tükenmez bir hayat vardı

Kırlara yayılan ilkbahar gibi

Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı

Göğsümün içinde ateş var gibi

Bazı nur içinde, bazı sisteyim

Bazı beni seven bir göğüsteyim

Kah el üstündeydim, kah hapisteydim

Her yere sokulan bir rüzgar gibi

Aşkım iki günlük iptilalardı

Hayatım tükenmez maceralardı

İçimde binlerce istekler vardı

Bir şair, yahut bir hükümdar gibi

Hissedince sana vurulduğumu

Anladım ne kadar yorulduğumu

Sakinleştiğimi, durulduğumu

Denize dökülen bir pınar gibi

Şimdi şiir bence senin yüzündür

Şimdi benim tahtım senin dizindir

Sevgilim, saadet ikimizindir

Göklerden gelen bir yadigar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir

Senden başkasını seven delidir

Yüzün çiçeklerin en güzelidir

Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim

Güzel saçlarında dolaşsın elim

Bir gün ağlayalım, bir gün gülelim

Sevişen yaramaz çocuklar gibi

Can Yongam 6

Can Yongam

Can yongası nedir bilir misin? Candan, yürekten kopan pare demektir.  Sen benim vücuttan öte ruhumdan, beden kimliğimden öte içimden kopan en değerli parçamsın.

Sana böyle seslenmeyi öyle çok isterdim ki; Can yongam nasılsın, Rabbim ne gönlüne ne de ayağına taş değdirmesin diye.  Eski kafalıyım mazur gör, ben şimdiki neslin adamı değilim. Kaybetmekten korka korka severim, bir yanım yarım kalır diye tereddüt etmem.

Can koyarım ortaya.  Göğsümü siper ederim aşkın zorluğuna, başımı taştan taşa vursam da kalbimi çıkarır veririm eline.  Onu alıp çöpe atsan da, incitip ayaklar altına alsan da ah etmem sana.  Ben gördüğümü bilir, anamın öğrettiği gibi baş tacı ederim seni.

Var sen bilme kıymetimi.  Ne olacak, yine severim ben seni.

Sevmekten kim gocunur?

Kim usanır geri çevrilmekten, kim serzeniş eder?

Çiçek gibi sularım aşkımı, pencere kenarlarına koyarım gün ışığına değsin de yaprakları renk bulsun diye.  Canıma, sineme üflenmişsin bir kere ne yapsam az kalır. Yalnızlığımı kaldırıp atsam kolum mu yorulur?

Hayır.  Ben sana baktıkça doyarım, gücümü tazelerim gamzelerinin çukurunda.  Feryat figan yerlerde sürümem gönlümdeki mabedini. Varsın adımız vuslat soyadımız hasret olsun denerim, her zaman çabalarım, bir çaresini bulana kadar hep sana adanırım.

Canımın yongasını koparıp atmam.

Birlikte yaşlanma hayaliyle ben hep seni severim.  Sen başka birinde bulsan da aşkı, andım olsun ki ah etmem.  Rahatsız etmem, çıkmadan karşına uzaktan severim seni.  Her duamda mutlu olmanı yakarırım Rabbime, kalbinin kanatları kırılmasın diye.

Aymaz kalbime gelince ona haddini bildirir, sana yük olmasın diye salık verir dururum.  Ben seni sevdim, seviyorum diye mecbur kalma. Kimse yüreğine düşen ateşi seçmez ya, yüreğime düştün diye mesul tutmam seni.   Varsın bir arada olduğumuz bir gün olmasın, sen başka bahçe de gül aç.

Sen gül açtıkça ben bülbül olur, kendi derdime ağlarım.

Can yongam, bir ömür boyunca ne yüzün ne gülün solmasın…

Semra Şenol

Aşk Diye… 7

Aşk Diye…

Döksem içimi sana, beni anlattıklarımın ötesinde duyumsayabilir misin?  Başını öyle nazikçe sallama, minik bahar çiçekleri gibi yüzüne dağılan çillerine hayranım.  Sensiz gecelerde başım yastığa değdiğinde içimi kaplayan hüzün, pencereden süzülen ayın taraçasına benzer.

Gonca gülün tomurcuklanması gibi gülüşünü düşledikçe yüceldim.  Şeffaf ellerine layığım artık, yüreğim dip bucak sen dolu.  Mahperi’m, dolunayın öteki yüzü sevgilim.  Saçlarında oynaşan kelebekleri, gözlerinde ışıldayan haleleri severim.

Yâdıma koysam seni dimağım isyan edercesine adını haykırır, böyle sevmek ne mümkün diye.  Kavuşmak hülyasına kapıldım kapılalı başka bir adamım, adımlarım hep sana çıkan yolları arşınlar.  Dünya elinde bir garip yolcuyum derken henüz farkında değildim aşkın mevcudiyetini.  Sevdim seveli, gönlümün bağında derlendi otağın.

İkiye böldüğüm ekmeğime, yemeğime ektiğim tuza, demlediğim çayıma iştirak et.  Aşk diye dokunmayalım birbirimize, kızılcık şerbeti dudaklarına bakayım.  İncecik boynunu büküver yine, utangaç gülümsemende kendimi bulayım.

Ah; bir geliver gece düşlerime, gaibim olma.  Bir hayale aldanmadığımı, aşikâr güzelliğini kendimin uydurmadığına ikna et beni.  Bin bir dertle imtihan etme, ellerimizin yabancılığı kayboluversin…

 

-Semra Şenol

AŞKIN TÜKENİŞİ 8

AŞKIN TÜKENİŞİ

 

İçimizi öfkeyle dolduran günler ürkekçe geçerken, kaygılı bakışlarımız birbirimize değmekten korkaktı.  Tuzak kuracak dermanımız yoktu, tenlerimize dokunmadan geçen geceleri konuşmadan rafa kaldırdık.  İkimizde biliyorduk bana kalırsa, bizi bir zamanlar bulutlar üstünde dolandıran o hislerin sona erdiğini.  Alışılmış, ezberi tamamlanmış bir kitap gibiydik.  Yan yana uyuyorduk ancak aramızdan yığınla yıl geçmiş gibiydi.  Muktedirdik birbirimize, dokunuşlarımız evvel ki kadar telaşlı ve heyecanlı değildi. Anlaşılan biz heyecanımızı ilk önce kaybettik. Terennüm eden sesine olan aşinalığım ne ara bıkkınlığa, usanmış bir ruha döndü fark edemedim.  Sende merak etmez olmuştun rutin minvalimi, her akşam aynı sofrada oturduk iki çift lakırdı edemeden tabaklarımızı boşalttık.

Bir şeyleri tüketmiştik duyumsuyorduk bu hissi, hatta parmak uçlarımızla dokunabileceğimiz bir raddedeydi somut tükenişimiz. Çok hoşlandık birbirimizden, çok sevdik, güzel bir yol arkadaşlığı edindik.  Kalplerimizi kıracak sözler etmedik, küskün bir gün bile geçirmedik.  Kafanın içini görebiliyordum orada başka biri, bana tercih ettiğin biri yoktu.  Aldatmazdık birbirimizi, zira bende senden başkasına sürmedim gözlerimi.

Aslı bizdeyken nüshalara indirgedik anılarımızı, bana en çok koyanda buydu.  Şimdiyi değil dünü özlüyordum sende.  Biz bir olurken değiştik, iyileştirmeden belki de yaralarımızı kaynaştırdık.  Hata mıydı aynı evin içinde aşkın her halini özümsemek.  Kavuştuk diye meşk olduk, kavuşmasak da aşk mı olsaydı adımız?

Senin de aynı düşüncelerde olduğunu bana bakışındaki sükûnette görebiliyorum.  Ne yöne sapacağımızı şaşırdık, ayrılık bir bahane miydi biten sevgimize. Aynı duvarlar içindeyiz, çıkmak istiyoruz ancak çıkmak bize pişmanlık getirirse diye ödümüz kopuyor.  Bu anafor içinde birbirimizin etrafında dönüp duruyoruz.  Senin de en az benim kadar fedakârlık ettiğini göz ardı edemem, uğraştık her daim yan yana kalmaya sabır gösterdik.

Nihayetinde buradayız, dizlerimiz birbirine değmeden aynı koltukta farklı safları tutuyoruz.  Korkmadan söyleyelim mi; tükenişimize illa bir neden olması gerekmiyor, duygularımız ömür boyu sürecek diye kontrat imzalamadık.  Dök bana içini, beni artık sevemediğini yüzüme söyle.  Aynı dürüstlükle bende sana seni eskiden daha çok sevdiğimi söyleyeceğim.  Her zamanki gibi anlayışla karşılayacağız birbirimizi.  Biz senle çok güzel anlar paylaştık, yüce bir sevgiyi bölüştük, bedenlerimizden çok ruhumuzla seviştik.  Neden güzel başladığımız gibi güzelce bitirmeyelim ki!

 

-Semra Şenol

Seni Sevdim - GÜLTEN AKIN 9

Seni Sevdim – GÜLTEN AKIN

Seni sevdim, seni birdenbire değil usul usul sevdim

Uyandım bir sabah’ gibi değil, öyle değil

Nasıl yürür özsu dal uçlarına

Ve gün ışığı sislerden düşsel ovalara.

Susuzdu, suya değdi dudaklarım seni sevdim

Mevsim kirazlardan eriklerden geçti yaza döndü

Yitik ceren arayı arayı anasını buldu

Adın ölmezlendi bir ağız da benden geçerek

Soludum, üfledim, yaprak pırpırlandı Ağustos dindi

Seni sevdim, sevgilerim senden geçerek bütünlendi

Seni sevdim küçük yuvarlak adamlar

Ve onların yoğun boyunlu kadınları

Düz gitmeden ülkeyi bir baştan bir başa

Yalana yaslanmış bir çeşit erk kurulmadan önce

Köprüler ve yollar tahviller senetler hükmünde

Dışa açılmadan önce içe açılmadan önce kapanmadan önce

Nehirlerimiz ve dağlarımız ve başka başka nelerimiz

Senet senet satılmadan önce

Şirketler vakıflar ocaklar kutsal kılınıp

Tanrı parsellenip kapatılmadan önce

Seni sevdim. Artık tek mümkünüm sensin.

Sanırım Seni Yanlış Sevdim! 10

Sanırım Seni Yanlış Sevdim!

Lütfen azabımı bu denli artırma, ağlama

Bana gelme lütfen, seni tutacak gücüm yok.

Seni terk etmeme izin ver, artık seni sevecek güvenim yok.

Sanırım seni ve kaderini yanlış anladım.

Benimle birlikte olabileceğini sanarak, sana sahip olmak istedim.

Lütfen, aptal gibi sadece seni sevdiğimi bil.

Gözlerime seni kazımama izin ver, çünkü seni bir daha göremem!

Seni sevmediğimi söyleyemem, ama artık unut beni.

Ne olur ağlayarak tutma beni, aşkımızı unutamam.

Sonsuza dek seni koruyacağıma dair verdiğim sözü tutamam.

Bilmiyordum bu denli yara izleriyle dolu olduğunu.

Anılarıma yerleşen gözyaşların, ellerime düşüyor.

Bana gelme lütfen;

Seni sevmek için gücüm yok,

Kalbimi durduracağım artık, unut beni…

-Semra Şenol