Yeni bir dünyaya kafa tutamam. İçimde ölmeyi bekleyen cellatlarım varken, boğazımdaki dikenli telleri kopartacak gücü bana kim verecek? İnsafsız bir ruh taşımanın eşiğindeyim sanıyordum, halbuki çoktan bir caniye dönüşmüşüm.
Kanlar içindeki ellerim bir can almadı ama çok yürek öldürdü. Sevdiklerimi kendimden uzaklaştırarak, görmezden gelerek, bilerek yalnızlaşarak sevdiklerimi ölüme terk ettim. İşin ilginç yanı ise asla pişman olmadım. Gönlüm böyle istedi, ruhum sivri dişlerini bedenime geçirdi.
Bazı şeyler çok yabancı,
Diller, sözler ve niyetler.
Menfur bir hastalık gibi yabancılar içinde , idamını bekleyen bir cesedim. Kokum çoktan toprağa karıştı. Ayak sürüyerek kendi mezarıma yürüyorum, bundan sonra insanı ne yapayım?
Güneşi içimde söndürmüşken, beyaz bulutlar üzerimden uçmaya devam edemez. Gökyüzünün canlı mavisi çoktan alaca bir koyuya döndü, yıldızlarımı toplayıp çöp torbasına tıktım. Ölümün soğuğu tenimdeyken, sevgilimin tutkulu kolları beni ısıtmaya yetmez.
Kendi idamına hüküm vermiş bir suçluyum ben! Günahım ise umutlarımı can çekişerek, tamda bağrından vurmak. Öyle tek darbede öldüremedim ne yazık ki, ümitlerimi boğdum önce. Hayallerimin içine katıksız, kesif iğrençlikler gömdüm.
Sonu çoktan gelmiş bir mezar sürgünüyüm, kimse bana giyotini örnek göstermesin. Ben kendi kellemden önce olmayı ret ettiğim insanlığımın başını uçurdum. Katıksız bir kötüye dönüştüm ve yaşam elimden çalındı.
İyi insanlar yaşayabilesin diye ruhumun ehvenişer kötülüğünü yargılayıp, infaza mecbur ettim…