Kategori arşivi: Edebiyat

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir? 1

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir?

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir?

Başlığa bakıldığında aklınıza mutlaka bir iki isim gelmiştir sanıyoruz.  İsterseniz işinizi kolaylaştıracak küçük bir ipucu daha verelim.  Çocukluğumuzun ve gençliğimizin ilk yıllarında hepimiz mutlaka Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu da okumak istemişizdir.

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir? 2

Tebrikler, sonunda doğru cevabı buldunuz.  Dünya üzerinde kitap yazarak milyarder olan yazarımız J. K. Rowling tarihe geçen Harry Potter serisinin yaratıcısı.  Zorlu bir hayattan, maddi zorluklardan kitaplara ve yazılarına tutunarak başarı hikayesini yeniden yazan kahramanımız diyebiliriz ona.  Onu yeniden şekillendiren, iyileştiren ve hayal dünyasında barındırdığı mucizeleri Harry’nin büyülü serüveninde bizlere aktarmayı seçti.

Haklı şöhretiyle ünlü yıldızları sollayan J. K. Rowling, hiçte sandığınız gibi refah bir hayattan gelen zengin biri olarak atılmamış bu sektöre.  Hayat hikayesini sizler için derleyerek muhteşem başarı öyküsünün hepimize ibret olması ve teşvik etmesi için paylaşıyoruz.

J. K. Rowling 31 temmuz 1965’de İngiltere de gözlerini dünyaya açtı. Çocukluk döneminde kilolu, kavanoz dipli gözlükleri ve çilleriyle görünmeyen tiplerden birisiydi.  İçine kapanık, çoğu sporda başarısız bir dönem geçirdiği biliniyor.  Tek eğlencesi ise küçük kız kardeşi Dianne ile Wye nehrine yaptığı küçük gezintilerdi.

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir? 3

Yüksek öğrenimini  Exeter Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünde tamamladığında ise Londra’ya taşındı.  Bu süreçte iki lisan bilmesi nedeniyle sekreter olarak çalışmaya başladı, ama mutlu değildi. Ona göre ‘‘Onlar, yabancı lisanın, iyi bir sekreterin kariyerinde elzem olduğu fikrinden yola çıkıyorlardı. Oysa bir türlü organize olmayı beceremeyen bendeniz, bu dünyada sekreterlik yapabilecek son kişiyim’’diyordu.

Küçüklüğünden ve ergenlik döneminden bu yana tek kurtarıcısı yazmak olmuştu. Yazıyor, yazıyor ama katiyen paylaşmıyordu.  Beğenmediği için yazdığı iki romanı yakacak kadar kendine bu konuda güvenemiyordu.

Televizyon muhabirliği yapan Jorge Arantes ile 16 Ekim 1992’de evlendi. Bu evlilikten Jessica ismini verdikleri bir kız çocuğu sahibi oldu.  Ne yazık ki aile içi şiddet dolayısıyla evliliğini 1995 de bitirme kararı aldı.  Kızıyla birlikte yeni bir yaşama atılan Joanne bekar bir anne olarak işsizdi.

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir? 4

Harry Potter’ın oluşum aşaması ise  Manchester’den Londra’ya yaptığı tren yolculuğunda başladı.  Potter soyadı okul yılları arasında dahil olduğu arkadaş grubundaki bir kız ve erkek kardeşlerin soy ismiydi.  Kendi soyadı ingilizce de yuvarlananla kafiyeli olduğu için çok fazla akran zorbalığına maruz kalmıştı.  Potter soyadıyla da dalga geçilmesine rağmen Joanne için bu soy isim oldukça hayranlık uyandırıcıydı.

Tren raylar üzerinde süratle yol alırken Harry Potter’in mutlaka bir büyücü olması gerektiğine ve büyücülerin yetiştiği bir okulda okuması gerektiği fikrini şekillendirdi. Harry Potter’ın ilk kitabını ise Nicolson’s Cafe ‘de yazdı.  Kitabı yazarken yanında pusette yatan bebeğiyle Felsefe Taşını 5 yılda bitirebildi.  Bu sürecin 4 yılında hem çalışıyor hem kızına bakıyor hemde yazıyordu.

İngilizce öğretmenliği yaptığı sırada Sırlar Odasını 2 yılda yazdı.  Azkaban Tutsağını ise 1 yılda yazarak bu konu da giderek profesyonelleştiğini kanıtlıyordu.

 

Kitap Yazarak Milyarder olan Yazar Kimdir? 5

Harry Potter’ın ilk kitabı Felsefe Taşını gönderdiği 12 yayınevinden tek tek ret cevabı gelirken sadece bir tanesi basmak için gönül oldu. Bunun nedeni ise yayınevi sahibinin 8 yaşındaki çocuğunun kitabın ilk kısımını beğenmesiydi.  Yayınevi sahibinin erkek okuyucuların bir kadın yazarı okumak istemeyecekleri tavsiyesi üzerine isminin baş harfleri kısaltılarak erkek ismini çağrıştırmasına karar verdi. Ve Harry Potter J. K. Rowling adıyla basılırken, yazarın kendisi dahil kitapların 400 milyonun üzerinde satış yapacağını hayal etmemişti.

Çocuk kategorisinde basılmasına rağmen gençlerin ve yetişkinlerin sevdiği Harry Potter serisi 2001 yılında beyaz perdeye aktarıldı.  Ünü giderek artan J. K. Rowling aynı zamanda satışların üzerinden kazandıklarıyla dolar milyarderi olan ilk yazar ünvanını kazandı.

Birleşik krallığın en zengin kadını olan J. K. Rowling yaptığı yardımlarla ve yazmaya olan sevgisiyle hala üretmeye devam ediyor.

Başarısını ve azmini tebrik ederken, milyonlarca insanla harika hayal gücünü paylaştığı için minnettarlığımızı sunuyoruz…

 

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri 6

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri

Ankara’da yayımlanmaya başlayan “Mavi” dergisi Attila İlhan öncülüğüyle toplanan sanatçıların oluşturdukları yeni bir edebi akıma ev sahipliği yapmıştır.

Tahsin Yücel, Ferit Edgü,  Orhan Duru, Ahmet Oktay, Demir Özlü, Özdemir Nutku, Demirtaş Ceyhun’dan oluşan edebi topluluk, Garip Akıma karşılık bir araya gelmişlerdir.  Orhan Veli’nin şiir anlayışının aksine şairane bir yaklaşımla şiire dokunmayı seçmişlerdir.

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri 7

Attila İlhan ve sonradan Maviciler olarak adlandırılan şairler, şiirin zengin benzetmelerle derinliği olması gerektiğini ve basite alınmaması gerektiğini savunmuşlardır.

Mavi dergisi 1952-1956 yılları arasında çıkar ve 36. sayısından sonra yayım dünyasına veda eder.  Yenilikçi şiiri savunmalarına rağmen Garipçilerin aksine şiirin açık olmaması gerektiğini, anlam kapalılığının şiir düz yazıdan ayıran bir özellik olduğunu iddia etmişlerdir.  Mavi rengi hürriyetin ve barışın rengi olması nedeniyle özel olarak seçilmiştir.

Türk şiirinde yeni bir eğilim ortaya atan Maviciler, içli zengin benzetmeleriyle şiire farklı bir soluk getirmişlerdir.  Attila İlhan Garipçilerin şiirleri üzerine “Batılı ve Türk olabilen bir esthetique (estetik) bir bileşime varabilme sorunu” içinde olduğunu, ancak önce Garip sonra İkinci Yeni hareketinin şiirimizi “yozlaşmaya” götürdüğü yorumunda bulunmuştur.

Mavicilerin Şiirleri;

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri 8

Üçüncü Şahsın Şiiri –  Attila İlhan 

gözlerin gözlerime değince
felâketim olurdu ağlardım
beni sevmiyordun bilirdim
bir sevdiğin vardı duyardım
çöp gibi bir oğlan ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felâketim olurdu ağlardım

ne vakit maçka’dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
bir rüzgâr aklımı alırdı
sessizce bir cıgara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin bakardın
üşürdüm içim ürperirdi
felâketim olurdu ağlardım

akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felâketim olurdu ağlardım

Mavi Akımı Nedir, Maviciler ve Şiirleri 9

Dizeler – Ferit Edgü 

üç sözcükten oluşan bir cümleye
“hayat buymuş demek”
sığacak denli yalındır yaşam

insan yalnız yaptıklarıyla değil
yapmadıklarıyla da insandır

yıllardır
“bana yaşamımı geri ver”
diyeceğim
birini arıyorum

savaşa gitmedim
para sahibi olmadım
ünüm, unvanım olmadı

tüm yaşamım boyunca eksik bir şey vardı
hiçbir zaman bulup çıkaramadım

Aylak Adam - Yusuf Atılgan 10

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

Aylak Adam – Yusuf Atılgan

“Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım.

Aylak Adam - Yusuf Atılgan 11

Bay C. Tanışmaktan mutluluk duyduğum, yalnızlığı ve sorularıyla insanları eleştiren, sorgulayan, toplumdaki yerlerini anlamaya çalışan karakter.  Yusuf Atılgan post modernist yazarların arasından sivrilen, Türk edebiyatına Oğuz Atay ile birlikte yeni bir soluk ve renk katan yazar. Bilinç akışı akımıyla yazılan eserde, iç konuşmaya benzetilen sesli düşünme motifini ustalıkla işlemiştir Yusuf Atılgan.

Aylak Adam, günümüz aydınının toplamlar arasında yaşadığı yalnızlığı, iç sıkıntısını, anlaşılmayan kişi olmayı anlatmıştır.  Bay C, İstanbul sokaklarını tıpkı bir iş gibi arşınlarken, tanımadığı insanların arkasından giderken aklında hep nereye gidiyorlar sorusu dolaşır.  Bu insanlar nereye ve kime bu aceleyle gidiyor?

Söylenmeyeni söylediği, sokaklarda aradığı kişiyi bulma çabasında yalnızlığın boyutunu aştığını da görüyor.  Karakterine bir isim vermek yerine C. nin gözlerinden insanların tek düze yaşamlarına ve alışkanlıklarına bakıyor.

“Rahatsınız.

Hem ne kolay rahatlıyorsunuz.

İçinizde boşluklar da yok.

Neden ben de sizin gibi olamıyorum?

Bir ben miyim düşünen?

Bir ben miyim yalnız?”

Bilinç akışı tekniğiyle sürekli değişen anlık düşüncelerini okuduğumuz karakter, iyi bir adam olarak tanımlamadığı babası gibi olmaktan korkarak aylaklık ederken buluyor kendisini.  İçsel karmaşasını sürekli zihninde taşıyan C. teyzesinden aldığı sevgi boyutunu karşılayacak diğer eşini aramaktadır.  Sokaklarda aradığını bulmuştur, lakin amacın aramak mı olduğunu yoksa bulduğunun doğru kişi mi olduğunu yine kestirememektedir..

İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir? 12

İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir?

 

İkinci Yeni Akımı Nedir, Öncüleri Kimdir? 13

İkinci Yeni akımı, 1940 öncesi toplumcu gerçekçi kuşağı ve Garipçilere tepki olarak doğmuş bir akımdır.  İkinci Yeni akımı Halk şiirine sırt çeviren, anlamca kapalılık ve somutlara karşı soyutlamayı getirerek şiire farklı bir anlam katmayı hedefler.

Bu akımda yalnızlık duygusu, yenilmiş ve bezmiş ruh hali ve derin boşluk hissi en çok kullanılan temalardır.  Kapalı ve kilitli bir dil tarzını benimseyen İkinci yeni akımcıları, 2. Dünya savaşının neden olduğu yoksulluğa, siyasi dayatmalardan bulanan aydınların yeni kaçış yolu olarak ortaya çıkmıştır.

Türk edebiyatında İkinci Yeni Akımı temsilcileri;

  • Edip Cansever
  • Ülkü Tamer
  • Cemal Süreya
  • İlhan Berk
  • Turgut Uyar
  • Sezai Karakoç
  • Ece Ayhan

Türk edebiyatına yeni bir renk kazandıran İkinci Yeniler anlam bütünlüğü şiir için yeterli değildir inancını savunmuşlardır.  Bu sebepten şiirlerinde konu ve olay gibi olgular yer almaz.  Şiiri ahenk ve ölçü değil musiki ve anlatımdaki zenginlik süsleyip güzelleştirmektedir.

İkinci Yeni akımının şairlerinden en özel şiirleri sizler için bir araya getirdik, dizeleriyle büyüleyen satırlarda duygularınız depreşecek…

Beni Öp Sonra Doğur Beni

Şimdi,

Utançtır tanelenen sarışın çocukların başaklarında.

Ovadan Gözü bağlı bir leylak kokusu ovadan,

Çeviriyor o küçücük güneşimizi.

Taşarak evlerden taraçalardan

Gelip sesime yerleşiyor sesimin esnek baldıranı

Sesimin alaca baldıranı

Ve kuşlara doğru

Fildişi: Rüzgarın tavrı

Dağ: Güneş iskeleti

Tahta heykeller arasında

Denizin yavrusu kocaman

Kan görüyorum taş görüyorum

Bütün heykeller arasında

Karabasan ılık acemi

-Uykusuzluğun sütlü inciri-

Kovanlara sızmıyor.

Annem çok küçükken öldü, beni öp sonra doğur beni.  -Cemal Süreya

*

Güneş Topla Benim İçin

Seher yeli çık dağlara

Güneş topla benim için

Haber ilet dört diyara canım

Güneş topla benim için

Umutların arasından

Kirpiklerin karasından

Döşte bıçak yarasından canım

Güneş topla benim için

Seher yeli yar gözünden

Havadaki kuş izinden

Geceleri gökyüzünden canım

Güneş topla benim için.  – Ülkü Tamer

*

Yerçekimli Karanfil

Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde

Oysaki seninle güzel olmak var

Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi

Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda

Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.

Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte

Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel

O başkası yok mu bir yanındakine veriyor

Derken karanfil elden ele.

Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle

Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil

Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk

Birleşiyoruz sessizce.  – Edip Cansever

*

Kankentleri

Kan akıyor penceresi karanlık evlerden
Ölü kadınların üstüne tuğlaların üstüne
Denizse aydınlık ve incili ve mavi taşrada
Kana doğru ürkek en güzel yaban balıklar
Bu kandır akıttığımız sıkıntılı pazarlarda
Üst üste yergökyüzüne içki şişelerine

Kan içinde elleri ve obur parmakları
Boşnak değil çocuklar dondurmacılarda
Mezarlı eyüplerde ve deniz kenarlarında
Sarışın kafaları ama analı babalı
Kan akıyor ahşap yapılardan sokaklara sokaklara
Mavi ülkeleri tatsız kısa pantolonlarda

Kan akıyor oluklardan öyle kan
Boyanır batmış gemiler perşembesi
Bir tesbih bir zımba bir yazı makinesi
Çektikçe böyle katil kıralları
Sağrıları tuzlu kara koşumlu atlar
Uyandıkça kan uyandıkça ölü kadınlar sevmesi

Ağaçlarda, gemiler sularında, lokantalarda
Kentlerin kan üstüne kan yaması
Ölü kadınların öpölü çocuklar doğurması
Kuşsuz ve balıksız konsollu odalarda
Çöl olmasa, en dişi kavunlar olmasa
O güneş o eski çocuklar güneşi
Malta damlarında ötede, oralarda.  – Turgut Uyar

*

Mor Külhani

1.Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna

Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan

Taşınır mal helalarında kara kamunun

Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2.Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik’te Eski Şair Çıkmazı’nda oturur

Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür

Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta

Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette  herhal abiler

3.Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın

Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga’ya kaçan

Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu

Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler.  -Ece Ayhan

 

Bilinç Akışı Tekniği Nedir? 14

Bilinç Akışı Tekniği Nedir?

Bilinç Akışı Tekniği Nedir? 15

Bilinç Akışı Tekniği Nedir?

Bilinç akışı tekniği, roman ve öykü yazımında karakterlerin zihninden geçenleri seri bir şekilde ara vermeden, belli bir sıralama sokmaya gerek duymadan aktarmaya çalıştığı edebi anlatım tekniğidir.  Anlık izleklerden oluşan cümleler uzun ve karmaşık olmaya meyillidir.  Bu tekniği kullanan yazar, kahramanın nesneleri, hayatı, olayları nasıl algıladığını bilinç yansıması şeklinde açıklar.

İç monolog ve iç konuşma tekniğiyle karıştırılan bilinç akışı, benzerlik göstermesine rağmen yapısal olarak farklılık gözetmektedir.  Bilinç akışı tekniğinde gramere, imlâ kurallarına dikkat edilmeksizin kelimeler birbirini takip etmektedir.

Daha çok derin ve soyut ifadeler meydana gelirken, samimi düşüncelerin ortaya çıkmasına neden olarak mantıksal örgütlenme içermez.  Bilinçsizliğe daha yatkın, anlık imgelerle sürekli değişen düşüncelerin bir araya gelmesidir.

Bilinç Akışı Tekniği Nedir? 16

Bu tekniği ustaca kullanan yazarlardan biri James Joyce‘dir, eserlerinin genelinde bilinç akışı tekniğinden yararlanmayı seçmiştir.

Ulysses eserinde bilinç akışı tekniğini protagonis olarak seçtiği Stephen Dedalus‘un anlık düşünceleriyle okurda zor anlaşılan, sürekli hareket halinde olan bilinçsizliği kelimeleriyle resmeder.

Türk edebiyatında is bilinç akışı akımına yazılarında başarıyla kullanan iki isim dikkat çekmektedir.  Oğuz Atay Tutunamayanlar romanında bilinç akışı tekniğini deneysel işleviyle adapte etmiş, romanın büyük bölümünü kahramanının düşünceleri kaplamıştır.  Tutanamayanlar yayımlandığı dönemde oldukça ilgi çekmiş ve eleştirmenler tarafından geçerli not alan bir eserdir.  Oğuz Atay özellikle başladığı bilinç akışı cümlemesini 75 sayfa boyunca noktalama işaretleri kullandırmadan peşi sıra sürüklemiştir.

Türk edebiyatının modern klasik yazarlarından biri olan Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli ve Aylak Adam romanlarında bilinç akışı tekniğini kullanmıştır.

Bilinç akışı tekniğini kullanan diğer yazarlar;

  • Orhan Pamuk – Sessiz Ev
  • Virginia Woolf – Dalgalar
  • D. Salinger – Çavdar Tarlasında Çocuklar
Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ 17

Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ

Hikaye Şiirinin Kısa Hikayesi- CAHİT KÜLEBİ 18

Hikaye 

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!

Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!

Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!

Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!

Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!

Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!



Şiirin hikayesini kendi sözleriyle aydınlatan şair;

Şiir benim daima kafamda uzun süre içide yaşayarak oluşur. Ama Hikaye şiirim birdenbire yazılmıştır. Anadolu’da bir yerdeyiz. Okul eve yakın, bitişik. Eşim Süreyya bir çocuk doğurdu, Ali denen çocuğu. Süreyya okuldan gelir terli terli emzirirdi Ali’yi. Yoksulduk, parasızdık. Süreyyayla bir konuda tartıştık. Sonra o okula dersine gitti. Tarih öğretmeniydi. Ben okuldan bazı belgeleri temize çekmek için getirdiğim ödünç daktiloyla oturdum bu şiiri yazdım. Öyle daktiloya takılı kalmış.

*
Hep aslında sahip olduğum şeye “değilim”, olan şeye “yoktur” diye yazmışım aslında. Benim doğduğum köyler Türkiye’nin en güzel ceviz ağaçlarını olduğu yerdi, ceviz tarlaları içinde doğdum desem yeridir. Gülmesini de bilen insanların arasında yaşadım.

Ama gerçekten de dudaklarım hep çatlak çatlaktır. Hep krem almışımdır ömrüm boyunca!” demiştir…

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 19

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler!

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler!

Sabahattin Ali’nin en çok okunan ve sevilen eseri Kürk Mantolu Madonna günümüzde hale popülerliğini yitirmemiş romandır.  Türk Edebiyatının kült eserlerinden biri olan eser defalarca basılarak her yaştan insan tarafından okunmaktadır.

Her eserin ardında bıraktığı hikayesi olduğu gibi Sabahattin Ali’nin romanın arkasında da okuyucunun bilmediği gizli kalmış gerçeklerde bakidir.  Yazılma hikayesi ile okuyucularda merak uyandıran öyküsünü sizler için derledik.

  • Roman ilk olarak 1940’da Hakikat Gazetesinde ‘Büyük Hikaye’ başlığı altında yayınlanmaya başlamıştır.
  • 18 Aralık 1940’dan 8 Şubat 1941 tarihine kadar 48 bölüm şeklinde tefrika olarak gazetede yayımlanmıştır.
  • Roman Remzi Kitapevi tarafından 1943’de kitaplaştırılarak basılmıştır.
  • Hakikat gazetesinin siparişi üzerine kalem alınan eser, yazarın arkadaşı Azarnet Arseverin açıklamasıyla “siyasete karışmayan, sürükleyici bir aşk romanı” istemiyle yazılmıştır.

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 20

  • Sabahattin Ali tefrika olarak yazdığı eser konusunda baskıya maruz kalmasına rağmen paraya ihtiyaç duyduğu için kızmasına rağmen yazmaya devam etmiştir.
  • Gazetenin para ödemekte zorluk çıkarması nedeniyle yazar hikayeyi kısa keşmiş ve gazetenin sahini olan Cemal Hakkı Selek’e 10 Kasım 1941’de mektup yazarak şu sözleri kaleme almıştır. “Romanım gazetenizde, benim gibi bu meselelerde hassas olan bir adamı deli etmek için olacak, mütemadiyen şekil değiştirerek, kararsızlık içinde neşredildi. Yazı hayatımda ilk defa olarak, yazımının tutmadığı suratıma çarpıldı.”

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 21

  • Gönderdiği mektubun devamında ise Sabahattin Ali şu sözleriyle müşkülünü ve kızgınlığını belirtmiştir. “Verdiğim sözde durmadım mı? Hastaneden, 39 derece ile hasta yatarken evden, bir gün bile aksatmadan yazılarımı gönderdim. Parasını alamayan her muharririn yapması mutad olan yazı göndermemek tehdidini, yazdığım halde yapamadım. Ve muhtaç olduğum, hak etmiş olduğum bir parayı istemek için, izzetinefsimi ayaklar altına alarak, üst üste, yalvarırcasına mektuplar yazdım. On mektubuma bir cevap ve bir vaat aldım. Onun da yerine getirilmediğini görünce, haddimiz olmadığı halde, asabileştim.”
  • Romanın adı ilk başlarda ‘Lüzumsuz Adam’ iken Sabahattin Ali’nin Z ve S sesleri arasındaki çatışmayı sevmemesi dolayısıyla değişmiş  Kürk Mantolu Madonna olarak değiştirilmiştir.
  • Başta 28 bölümlük bir taslak olan hikayeyi yazar genişletmiş ve romana çevirmek istemiştir.  Gazete ile yaşadığı sıkıntılar neticesinde bu isteğinden vazgeçerek kısa kesmiştir.  Dolayısıyla eser büyük hikaye ve roman arası bir yerde kalmıştır.

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 22

  • Maria Puder ve Raif Efendini aşkını konu alan eseri yazarken Sabahattin Ali’nin bir kolu kırıktı.  Yazma esnasında çoğu kez kolunu sıcak suya sokarak acısını dindirmeye çalışan yazar, dizinin üstünde zorluklarla kaleme alınmıştır.
  • Sabahattin Ali eserini askerdeyken yazmaya başlamıştır.  Bu konuyla ilgili asker arkadaşı Niyazi Ağırnaslı  şu açıklamayı yapmıştır. “Kağıthane’den Eyüp’ e, baharda Büyükdere’ye intikal ettik ve bentler yolunda, kibrit fabrikasının karşısındaki çamlığa doğru çadırlı ordugahımızı kurduk. ( … ) Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna’yı bu çadırda yazmaya başladı. Romanı yazdığı günlerde attan düşüp sağ kol bileği çatlayınca, kolunu tenekede ısıtılan suya koyup yazmaya devam etmiştir.”

 

  • Yazarın arkadaşlarından biri olan Muvaffak Şeref şöyle bir açıklamada bulunmuştur; “Kağıthane’den Eyüp’ e, baharda Büyükdere’ye intikal ettik ve bentler yolunda, kibrit fabrikasının karşısındaki çamlığa doğru çadırlı ordugahımızı kurduk. ( … ) Sabahattin Ali Kürk Mantolu Madonna’yı bu çadırda yazmaya başladı. Romanı yazdığı günlerde attan düşüp sağ kol bileği çatlayınca, kolunu tenekede ısıtılan suya koyup yazmaya devam etmiştir.”

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 23

  • Romanın baş kahramanı Sabahattin Ali’nin bir akrabasıdır.  Yazar kendinden bir parça ekleyerek akrabasını ifşa etmeden yeni bir kişilik ortaya çıkarmıştır.
  • Yazarın eşi olan Aliye hanım ise kocası ile arasında geçen bazı konuşmaların eserde geçtiğini belirtmiştir.
  • 2016 yılında Penguin yayın tarafından Modern Klasikler adı altında ingilizceye çevrilerek basılmıştır.  Eser 75 yıl sonrasında ilk kez ingilizceye çevirilmiştir.

 

  • Sabahattin Ali, Ayşe Sıtkı İlhan’a yazdığı mektupta ilk aşkı olan Frolayn Puder ile ilgili şunları söylemiştir;“Almanya’da Frolayn Puder isminde bir hatuna ziyadesiyle aşıktım. O zamanlarda ise Berlin’de şu meşhur deli şarkıcı filmi oynamıştı ve oradaki Sonny Boy şarkısı herkesin ağzında idi. Şimdi bunu mırıldanınca sisli ve yağmurlu teşrinievvel günlerinde 28 ile müzelere veya sinemaya gidişim aklıma gelir. Yolda mütemadiyen kızcağızın yüzüne dalar, önümü görmezdim, o da hafif bir tebessümle başını bana doğru çevirerek bu salaklığımı mazur gördüğünü anlatmak isterdi.”

 

  • Hala popülerliğini sürdüren eserin satış rakamları her ay 10-15 bin arası olduğunu söylenmektedir.

Kürk Mantolu Madonna Hakkında Bilmediğiniz Gerçekler! 24

  • Eser 1943 de kitap haline geldiğinde ilk eleştiriyi yapan Nazım Hikmet olmuştur. Mayıs 1943 de Bursa Hapishanesinden bir mektup yazarak eseri hem övmüş hemde eleştirmiştir.“Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim hem kızdım. Evvela niçin kızdığımı söyleyeyim. Kitabın birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin içyüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak, yazık olmuş, bu çok orijinal, çok mükemmel başlangıç ve imkan boşuna harcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Berlin’e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersen o başlangıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin efradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, ayrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeye başladığımız harika musiki birdenbire kesilmiş olmaz. Gelelim ikinci kısmına, o kısım, başlı başına bir büyük hikaye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için gerekse Türk edebiyatı için lazımdı. Sen bu tecrübeyi başarıyla yaptın.
Mor Cepken Nedir? 25

Mor Cepken Nedir?

Mor Cepken Nedir?

Osman Şahin’in 2016’da yazmış olduğu eserin ismi olan Mor Cepken, kadının dik duruş sembolü olarak nitelendirilebilir.  Yörüklerin hayatlarına ve geleneklerine dair bir öyküyle tüm kadınlara seslenen yazar, kitap da yer alan aşk hikayesi ile yine kadınların gücüne dem vurmuştur.

1940 yılında Mersin’de doğan yazarın bir çok öyküsü uyarlanarak filmlere konu olmuştur.  ‘Kibar Feyzo, Züğürt Ağa, Kurbağalar, Adak, Keriz, Gülüşan’ filmlerinin senaryoları Osman Şahin’in yazdığı öykülerden uyarlanarak beyaz perdeye aktarılmıştır.

Mor Cepken Nedir? 26

Toplumcu gerçekçi yazarımız feodalitenin insanlar arasında oluşturduğu yıkımı, modernitenin arkasında sakladığı sığlığı ve kısır döngüyü başarılı bir şekilde anlatmayı sürdürüyor.  Edebiyat dünyamızın nadide isimlerinden Yaşar Kemal, Osman Şahin için şu sözleri dile getirmiştir; ‘“Bana on Türk öyküsü seç deselerdi birini ‘Kırmızı Yel’ seçerdim”.

Yörük hikayeleri ve folklordaki üstün başarısı bilinen yazarın kendi sözleri ile Mor Cepken’ini tanıyalım.

“Mor Cepken” unutulmaz büyük bir aşk öyküsüdür. Öykü okunduğu zaman bunu herkes anlayacak. Mor Cepken, göçebe yörüklüğünün kadınlarına tanıdığı yüce bir haktır. Erkeklerin ise korkulu rüyasıdır. Mor Cepken, Karacaoğlan türkülerinde geçer. Günümüzde Ege, Muğla, Antalya ve Toros yörüklüğünde yaşlı kadınlar tarafından hâlâ bilinir.

Yörük kızlarının çeyiz bohçasına önce Mor Cepken konur. Kenarları sarı simgelerle işlenmiş, yelek biçiminde, mor renkli bir giysidir. Yörük kızları sevdikleriyle evlenirlerdi. Başlık parası gibi alışkanlıkları yoktu. Mor Cepken evlilikte yeri, zamanı geldiğinde, darda kalan yörük kadınının erkeğine karşı kullandığı bir boşanma özgürlüğünün simgesidir.

Mor renk ihanete uğramış, aldatılmış, aşkın rengidir. “Mor Çatı” adı oradan gelir. Bizler dünyaya Mor Cepken’i yeterince tanıtabilseydik 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü “Mor Cepken Günü” olarak kutlardık.

Evli yörük kadını, ihanete uğrayınca ya da kocası tarafından aşağılanıp dövülünce, bir şekilde Mor Cepken’i giyip herkesin görebileceği bir yere oturdu. Bu “ben bu herifi boşadım” demektir. O zaman akan sular durur, herkes işini gücünü bırakır. Masal anaları ile doğum ebeleri Mor Cepken giyen kadının çevresini alırlar. Boşadığı kocası ise evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse yüzüne bakmaz. Büyük ödün verip de karısına Mor Cepken’i çıkartamazsa ömür ömüre dul kalacaktır. Kimse ona dul-şaşı kızını bile vermez. Körocak olarak kalır.

Göçebe yörüklüğünün kadınına tanıdığı hakka, özgürlüğe bakın siz! Bu olay günümüzde olsa erkek Mor Cepken giyen karısını herkesin gözleri önünde vurur, öldürür.

OSMAN ŞAHİN

Karadut Şiirinin Acıklı Hikâyesi - Bedri Rahmi Eyüpoğlu 27

Karadut Şiirinin Acıklı Hikâyesi – Bedri Rahmi Eyüpoğlu

Karadut Şiirinin Acıklı Hikâyesi - Bedri Rahmi Eyüpoğlu 28

KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Agaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın a gülüm
Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum 
Gökte ararken yerde bulduğum 
Karadutum, çatal karam, çingenem 
Daha nem olacaktın bir tanem 
Gülen ayvam, ağlayan narımsın 
Kadınım, kısrağım, karımsın.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim 
Körpe fidanlara adını yazdığım 
Karam, karam 
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam 
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram. 
Ben beyzade, kişizade, 
Her türlü dertten topyekün azade 
Hani şu ekmeği elden suyu gölden.
Durup dururken yorulan 
Kibrit çöpü gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan 
Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yaşayan 
Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

N’etmiş, n’eylemiş, n’olmuşum 
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül 
Bahtın karışmış bahtıma çok şükür. 
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum.

Karam, karam
Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canım dünya haram olsun.

Ardında kırık bir aşk öyküsü taşıyan bu şiir, Bedri Rahmi Eyüoğlu’nun yasak aşkı Mari Gerekmezyan’a yazdığı satırlardır.  Esmer güzeli sevgilisine Karadutum, Çatal Karam, Çingenem diye seslenen Bedri Rahmi, dillere düşen aşklarının geride kalan tarafıydı.

1949’da İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi-Heykel Bölümüne misafir öğrenci olarak gelen Mari Gerekmezyan heykeltıraştı.  O dönemde akademide asistanlık yapan ünlü ressam ve yazar Bedri Rahmi E. tanıştı.  Birbirlerine delice tutulan iki aşık, sanatla ördükleri sevdalarını birbirlerine lanse etmekten çekinmediler.

Mari sevdiği adamın büstünü yaparken, sevdiği adam ise bu aşka şiirleri ve tablolarıyla karşılık veriyordu.  Tüm İstanbul bu aşktan haberdar olurken, Bedri Rahmi’nin evli olduğu eşi Eren hanımda sessiz kalarak kocasının ona dönmesini bekliyordu.  Bedri Rahmi Mari ile tanışmadan çok kısa bir süre önce eşi Eren Hanımdan bir oğlu olmuştu.

Karadut Şiirinin Acıklı Hikâyesi - Bedri Rahmi Eyüpoğlu 29

Ermeni asıllı olan Mari, ailesi ve toplumdan bu aşk uğruna dışlanıp aforoz edilirken, her zorluğa göğüs gererek günler ve aylarca sevdiği adamın yanında olmayı sürdürüyordu.

Kaşı kara, gözü kara Mari’nin ne yazık ki bahtı da karaydı.  Depdebeli aşklarını hiç hesapta olmayan bir felaket sonlandıracak, ayrılmalarına sebep olacaktı.

Mari tüberkülozdu, iyileşmesini sağlayacak olan antibiyotik dönemin şartları yüzünden temin edilemiyordu.  Yıl 1947’ydı dünya savaşı sonrası ilaç fiyatları çok yüksekti.  Bedri Rahmi tablolarını yüksek fiyatlara satarak sevdiği kadını Mari’yi yaşatmak için uğraşıyor, ölüme direnmesini istiyordu.  Ne yazık ki çabaları boşa giden ressamın karadutu, Mari Gerekmezyan aynı yıl içinde İstanbul Alman Hastanesinde gözlerini hayata yumdu.

Acı kaybını kaldıramayan Bedri Rahmi sanattan uzaklaşırken kendisini alkole ve kadehlere verdi.  Onu bu sarsılmaz acıdan kurtaran ise eşi Eren Hanım oldu. Dağıttıklarını toparlayan, yeniden yaşama tutunması için uğraşan Eren Hanım sonunda Bedri Rahmi’ye sirayet eden yastan kurtarabilmişti.

Karadut Şiirinin Acıklı Hikâyesi - Bedri Rahmi Eyüpoğlu 30

Yıllar sonra 1949’da İstanbul Büyük Kulüpte toplanan insanlar tarafından şiir okuması istenen Bedri Rahmi, yanında eşi olmasına rağmen Karadut’u okudu.  Gözlerinden yaşlar akarken, sesi titrerken okuduğu bu şiiri dinleyenlerin hepsi şiirin kime yazıldığını biliyordu.

Eren Eyüpoğlu’da biliyordu.  Ve sessizce kocasının o kadın için akan gözyaşlarına, safi aşk dolu sözlerine katlanıyordu.  O gecenin devamında bir süreliğine Paris’e yaşamaya giden Eren hanım, eşine mektup yazarken şu satırları kaleme almıştı.

“Canuşkam,

Kulüpte bir gece, şiir okumuştun, hani! Hatırladın mı? Gözlerinden, birden yaşlar döküldüğünü görünce içimin karardığını hissetmiştim. Sesin, nasıl titremişti. Hey! Bütün bunları hatırlıyor musun? Sanki böğrüme, kızgın bir ütü yapışmış gibi olmuştum. O gece… Senin seneler sonra bile olsa yanıp tutuştuğunu anlamıştım! Bedri’nin ruhuna, insan üstü bir gücün acıyıp, ona güç vermesi için dua etmiştim. Ruhunun çektiği acıları Allah dindirsin. Allah sana resim yapma sevinci versin ve bizim yanımızda yaşamaktan, mutluluk duyabilmeni sağlasın.

Eren.”

Duaları nihayet kabul bulan Eren hanım, sabırla beklediği eşi ona geri dönene kadar bekledi.  Oğlu ve karısının yanına dönen Bedri Rahmi Eyüpoğlu 1974’de vefat edene kadar ailesi ile mutlu bir ömür yaşadı…

YAZ BAHÇESİ – Bronz Atlı 3 31

YAZ BAHÇESİ – Bronz Atlı 3

YAZ BAHÇESİ – Bronz Atlı 3 32

YAZ BAHÇESİ – Bronz Atlı 3

Leningrad’da yaşadığı andı bu, boş bir yolda, Alexander’ın hayatının mümkün olduğu, Alexander’ın mümkün olduğu bir an. İşte orada duruyordu, genç bir Kızıl Ordu subayı, günleri geleceği olmadan belirlenmiş, arzuları dizginlenmemiş, Rusya’da savaşın başladığı gün devriye geziyordu. Tüfeği omzunda durmuş, gözlerini neşeyle dondurmasını yiyip şarkı söyleyen sarışın, taze, göz alıcı kıza dikmişti. Önünde onu bekleyen hayatı bilmeden ona bakarken aklından geçen…

Karşıya geçmeli mi, yoksa geçmemeli miyim?

Ve Alexander geçti, ona hayat suyu vaat eden bu sarışın kız çocuğuna doğru yürüdü. Üzerlerine bombalar yağarken, Rusya’nın Stalin’in, Almanların savaş uçaklarından kusan ölüme rağmen ona yürüdü.

Aşkı, kanı, evlat sevgisini ve uzun yaz gecelerini bulduğu kadınla bir ömre uzandı.  Sevdi, çok ama çok sevildi Alexander.

Tatyana, karşıdan gelen çakı gibi Kızıl ordu askerine baktı.  Onun hayatına dokunacak, yaşamını ona hediye ederek yaralarını saracaktı.  Hatta onu çürümek üzere olduğu esir kampından kurtaracaktı.

Bedenen güçlü, kalben yaralı bu askere çocuk verecek onu aşkıyla iyileştirecekti.

Birlikte her zorluğa göğüs gererek, yitirdikleri sevdiklerinin anısına bir yaşam boyu mutlu olacaklardı…

Harika bir serinin sonuydu, okudukça boğazımı düğümleyen, savaşa dair bir çok acıyı tanıtan bir kitaptı.  Her yönden siyasi çıkarların ülke insanlarını sürüklediği vahşeti, her şey bittikten sonra geriye kalan zihin sancıların, kabusların üstesinden gelinme hikayesini anlatıyordu.

Tatyana ve Alexander; unutulmaz bir aşkın iki yoldaşıydı.

Mutlaka okunmalı…