İslam’ın kabulünden önce aşıkların hece vezniyle yazdıkları şiirleri saz çalarak yurdun dört bir yanını söylemeleri Aşık Edebiyatını oluşturmuştur. Sade bir kullanan aşıklar, Anadolu, Rumeli ve Azerbaycan’a kadar yayılmış manzum eserlerini 500 yıldan fazla icra etmişlerdir. 15. yüzyılda ortaya çıkarak günümüze kadar gelen Aşık edebiyatı, geniş halk tabakalarının kültürünü, sıcaklığını ve duygularını içerir.
İslam’ın kabulünden önce sazıyla şiirlerini icra eden şairlere ozan, baksı, kam adı verilirken, İslam’dan sonra saz şairi ve aşık denilmiştir. Din dışı ögeleri maneviyatında barındıran Aşık Edebiyatı şiirden oluşur ve uzun bir süre Halk edebiyatı olarak incelenmiştir. Bir çeşit zümre edebiyatı olarak görülen aşık edebiyatı II. Meşrutiyet’ten sonra daha fazla ilgi görmeye başlamıştır.
Sözlü-besteli edebiyat türü olan Aşık Edebiyatında aşıklar usta-çırak ilişkisiyle yetiştirilirdi. Aşık denilen şairler sazın yanında kopuz,cura, tambur ve bağlama gibi enstrümanlardan en az birini çalardı. Saz çalmada şiir yazmada ehli olan aşıklar, çıraklı dönemlerinde ustalarından sözlü edebiyatın tüm inceliklerini öğrenirlerdi.
Saz şairliğini gönülden gelen istekle icra eden aşıklar, Aşık edebiyatını insanların en çok vakit geçirdiği kahvehane, kervansaraylarda, asker ocaklarında, tekke ve konaklarda dinleyicilerine sunmuşlardır. Usta bir saz şairi bilgeliğinizi, söz söylemedeki maharetlerini karşılıklı atışmalarda kanıtlayarak becerilerini halka sunarlardı.
Günümüzde Anadolu’da devam aşıklık geleneği, köklü bir geçmişe ve milli geleneğe dayanmaktadır. Aşık edebiyatını icra eden en önemli temsilcileri;
- Köroğlu,
- Kul Mehmet,
- Aşık Kerem,
- Karacaoğlan,
- Kayıkçı Kul Mustafa,
- Aşık Ömer,
- Kuloğlu,
- Ercişli Emrah,
- Gevheri,
- Dertli,
- Dadaloğku,
- Erzurumlu Emrah,
- Bayburtlu Zihni,
- Seyrani,
- Ruhsati,
- Aşık Veysel,
- Aşık Murat Çobanoğlu,
- Aşık Reyhanî,
- Aşık Şeref Taşlıova